Her hafta geriye dönüp neler okuduğumuza bakmak hafızayı güçlendiren faydalı bir eylem. Bu hafta gündemimizde olanları twitterin 140 karakter sınırına takılmadan, ama fazla da uzatmadan birer paragrafla anlatmak istedim.
Haftaya Deep Blue’nun dönemin dünya satranç şampiyonu Kasparov’u yenmesinin 21. yıldönümünü kutlayarak başladık. Makinelerin kölesi olacağımız bir dönemin uvertürünü mü kutluyoruz? Bilemiyoruz ama aradan geçen 21 yılda makinelere satrançta yenilmek için bu iş için özel eğitilmiş süperbilgisayarlara gerek yok. 50 dolarlık basit bir yazılım satranç şampiyonlarını dize getirebilir. Hatta Gö ve poker şampiyonlarını da. Ben iyimserim, 10 yıla tenis şampiyonlarını alt edecek bir robot yapabileceğiz.
21 yil önce bugün ilk kez bir bilgisayar dönemin dünya satranc sampiyonunu yenmisti. https://t.co/BuU4w21KNY /ab
— NöroBlog (@NoroBlog) February 10, 2017
RedBull kanatlandırır Avusturyalı meşhur enerji içeceği üreticisinin sloganı. Enerji içeceklerinin aşırı tüketildiklerinde kalp atışını hızlandırdığı; çarpıntı, ateş, terleme gibi sorunlara sebep olduğu bilinir. Bu hafta ilk defa enerji içeceklerinin içindeki yüksek miktarda kafein sebebiyle akut psikiyatrik durumlara yol açabildiklerini öğrendim. Hem de psikoz gibi çok ağır psikiyatrik durumlara. Ben zaten lezzetli bulmazdım, sanırım bundan sonra hiç içmem.
Twitter hesabını yakından takip edenler fark etmişlerdir, bloğumuz ilk defa aktif oldu. Twitter elbette daha fazla insana kısa sürede ulaşma imkanı veriyor ama insan bazen uzun uzun bir şeyler yazmak istiyor ve twitter bunun için uygun bir ortam değil. Bloğu önemsiyorum, ama biliyorum ki orta ve uzun vadede tek başımıza götürebileceğimiz bir iş değil. Her şeyden önce bir nörolog, bir psikolog ve bir psikiyatr olarak profesyonel ilgi alanlarımız sinirbilimin geniş bir alanını kapsama alanı dışında bırakıyor. Siz de bir şeyler yazmak isterseniz lütfen bize gönderin, takıma katilin! Bu arada unutmadan, ilk yazı:
BLOG I Rüya toplayan adam ve Freud'a itirazi. https://t.co/KjGXCnu2Gq pic.twitter.com/G3hqrP0dMh
— NöroBlog (@NoroBlog) February 12, 2017
Amansız bir Freud karşıtı olarak böyle başlayayım dedim. Freudyenleri de sohbete bekleriz.
“Ölümü düşünmek basketbolda süt yüzdesini artırıyor” demişler, uzun uzun da açıklamışlar. Bir basketbol seyircisi olarak ben buna pek ikna olamadım. Siz yine de @TrendBasket ekibine bir sorun bence.
Almanca’da “Glück im Unglück” (glükimunglük) diye bir lafı vardır, bu o hesap olmuş, kurtulduğuna sevindim, dünya acılarla dolu.
"Fermuar sikismasi sonucu olusan penis yaralanmasinda ultrason esliginde penis siniri bloguyla agri tedavisi" https://t.co/P8zlgxGUN2
— NöroBlog (@NoroBlog) February 13, 2017
MR’ın mucitlerinden Nobel ödülü sahibi Sir Peter Mansfield hayata gözlerini yumdu. MR’ın sınırbilimi hangi noktaya getirdiğini, ne kadar çok insanın hayatını kurtardığını ya da iyileştirdiğini düşününce minnet duymamak elde değil.
Yeni ve çok büyük bir örneklemle yapılan bir çalışma geç yaşta (35-39) doğum yapan annelerin bebeklerinin bilişsel açıdan nispeten genç annelerin (25-29) çocuklarına göre ortalama olarak daha başarılı olduklarını ortaya koymuş. Makalenin içinde bunun büyük oranda sosyoekonomik/sosyokültürel sebeplerle böyle olduğuna değinilmiş. 35-39 yasin riskli gebeliklerin sık görüldüğü bir dönem olduğunu düşünrsek sevindirici bir gelişme olarak görebiliriz.
Tıp alanında yapay zeka uygulamalarının kullanımına dair iki olumlu gelişme daha duyuruldu bu hafta. Biri epilepsi diğeri ise otizm ile ilgili. Doktorlar olarak yakın zamanda gereksiz hale gelmemeyi umuyoruz ama yapay zekayla iyi bir ticari ortaklık kurup %50-%50 kırışabiliriz bence. Yapay zekamın geyşası olup her yıl civatalarını yenileyebilirim (gerekirse).
Din sosyal ve kültürel olduğu kadar bilişsel de bir olgu. Bunu bilenler için şaşırtıcı bir şey değil ama her gün görülen bir hasta olmadığı için ilginç bir vaka.
Ani dindarlasma ve davranis degisiklikleri ile gelen hastada beyin tümörü teshisi. https://t.co/PkykD0HNjj
— NöroBlog (@NoroBlog) February 16, 2017
Trump ve Brexit ile birlikte dünyada en çok tartışılan konulardan biri haline geldi: Fake news, post-truth, alternative facts vd. Meseleyi anlamakta psikoloji bilimine çok iş düşüyor. Bence bu anlamda önemli bir çalışmanın vardığı sonuç şu: Sosyal açıdan dışlanan insanlar komplo teorilerine inanmaya daha yatkın oluyor. Bunu çalışmayı okuyunca aklıma komplo teorilerine sıkı sıkıya inanan arkadaşlarım geldi ve “hakikaten doğru” ampulum yandı ama o işte bir teyid önyargısı (confirmation bias) var mı emin olamıyorum.
Bu hafta çok şey paylaşmışız, umarım bir ya da birkaçı ilginizi çekmiştir.
Blog için yaptığımız çağrı açık: Gelin, yazın, yayınlayalım.
Bu yazı burada bitiyor, ama bence siz anasayfaya gidip yeni yazılara göz atmak isteyebilirsiniz.
İyi haftasonları…
Onur