Büyük Düşünce Deneyi / Bölüm 1: Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?
Haydi çılgınca bir şey hayal edelim.
Çin’ de bulunan her bir kişiden, bir beyindeki bir sinir hücresini taklit etmesi istenilerek, muazzam bir “Çin beyni” oluşturulsaydı. Nöronların birbiriyle iletişimine benzer şekilde, bu deneye katılan her bir kişiye iki yönlü bir telsiz verilseydi. Bazı insanlar “efektör nöron” rölünü oynayarak dev robotun kontrolünü sağlayan parçaları olurdu, tıpkı bizim sinir sistemimizdeki bedensel hareketlerimizi kontrol eden motor nöronları gibi.
Tüm Çin ulusunun dev bir robotun beyni haline geldiğini düşünün. Muhtemelen neler yaşanırdı?
Robotun hareketleri ağırkanlı olabilirdi, fakat teoride yürüme, kavga ve uyku gibi davranışlar gösterebilirdi. Çin’ in nüfusunun bazı maymun türlerinin beyinlerindeki sinir hücresi sayısı ile denk olduğu göz önüne alındığında (*) robotun davranışlarının, bir maymunun davranışları kadar karmaşık olmasını bekleyebilirsiniz!
Yukarıdaki senaryo aslında filozof Ned Block tarafından yayınlanan, ünlü “Çin beyni düşünce deneyi”dir.
Çin beyni gerçek bir zihne sahip midir? Bir ulusun insanları nöronların görevlerini yerine getirdiğinde gerçek bir zihin ortaya çıkabilir mi? Veya deneye katılan Çinliler, yalnızca bir beyin taklidi mi yarattı?
Danimarkalı fizikçi Hans Christian Oersted’in ortaya çıkardığı bir düşünce deneyi veya orijinal terimi ifade edecek olursak “Gedankenexperiment” gerçek hayatta çoğunlukla pratik ya da etik sebeplerden dolayı gerçekleştirilemeyen, hayali bir deneyin sonuçlarını araştırır. Düşünce deneyleri çoğunlukla sezgileri sorunlara yönlendirir; problemi yeni, tanıdık bir bağlamda sezgisel olarak bir çerçeve içerisine alır.
Fakat düşünce deneyleri, sadece bilim insanları ve filozofların kullandığı birer araç değildir. Bilinen karakter ve durumları kullanarak entelektüel problemleri sezgisel açıdan yeniden çerçeve içerisine almak bilim-kurgu yazarlarının da favori aracıdır. Gerçekten de, öylesine bir kütüphane yada kitabevine gittiğinizde, Philip K. Dick, Arthur C. Clarke, Daniel Keyes ve bir çok yazarın beğenisine göre harika bir Gedankenexperiment koleksiyonu bulursunuz.
“Kim veya ne gerçek bir zihin olabilir” sorusunu, Çin düşünce deneyinin akademisyenlerce kuramsallaştırılmasından yıllar önce, üretken bilim-kurgu yazarı Philip K. Dick 1968 tarihli “Androidler elektrikli koyun düşler mi?” isimli romanında sormuştu. Dick, yapay insanların -androidlerin- apaçık görünen insanlıklarının inkar edildiği ve romanın kahramanı Rick Deckard gibi ödül avcıları tarafından androidlerin “emekli” edildiği bir dünya hayal etti. C-3PO tipi robotlar gibi metalik olmaktan çok, Dick’ in androidleri kan ve et kökenli sentetik varlıklardır. Bu nedenle, yalnızca fizyolojik görünüşleri ile insandan ayırt edilemezler.
Hem romanda hem de romandan esinlenerek hazırlanan “Blade Runner” filminde Deckard, androidleri davranışlarına göre belirlemek için kurgusal Voight-Kampff testini kullanıyor. Voight-Kampff testi empati-derinlikli sorulara yanıt olarak refleksif göz bebeği genişlemesini ölçerek fizyoloji ve davranışı birleştirir. Gerçek dünyada göz bebeklerinde refleks ölçümü, bilinen adıyla pupilometri, psikiyatri kliniklerinde otizm vb. duygusal ve bilişsel durum bozukluklarını değerlendirmede kullanılır. Voight-Kampff testi kurgulanırken Turing testinden esinlenilmiş olabilir. Bilgisayar bilimcisi Alan Turing‘ in önerdiği test, yapay zeka (AI) programının sorulara verdiği cevapların, insanların cevaplarından ayrılıp ayrılmadığına bakarak AI programının kompleks bir zihin sahibi olup olmadığını belirler. Genellikle sorgulayıcının bir duvarın arkasından soruları göndermesi ve cevapları alması öngörülür, böylelikle hile yapılamaz. Muhatap olunan kişinin kimliği hakkında bilgi sahibi olamaz. Fakat Dick’ in dünyasında androidler görsel açıdan insanlardan ayırt edilemez, görünüşte saklanır. Bu üretilmiş biyoloji kulağa saçma gelebilir gibi görünse de sinirbilimciler bugünlerde hastalık ve organ gelişimini laboratuarda incelemek üzere “organoid” denen küçük izole beyinler yetiştirebiliyorlar. “Gerçek” beyinlerin karmaşıklığından yoksun olsa da, organoidler üretilmiş beyinlerin saf bilimkurgu olarak nitelendirilemeyeceğini göstermektedir.
Dick’in düşünce deneyiyle ortaya atılan bir başka akıllı fikir, duygudurum organıdır. Deckard ve eşi Iran, yapay olarak farklı duygular deneyimlemek için bir ev aleti olan beyin stimülatörü kullanır. Benzer şekilde, bizim dünyamızda derin beyin stimülasyonu beynin “ödül devresi” olarak adlandırılan önemli bir parçası olan akumbens çekirdeğini (nucleus accumbens) uyararak depresyon gibi şiddetli duygudurum bozukluklarını tedavi etmek için kullanılabilir. Fakat Dick’ in dünyasında beyin stimülasyonu herhangi bir duyguyu uyarmak için de kullanılabilir, yalnızca depresyon ya da üzüntüden kurtulmak için değil. Hatta romanın başlarında Iran duygudurum stimülatörü ile bilinçli olarak yapay bir depresyon tetikler.
“… en iyi bilimkurgu hikayeleri genellikle film ya da roman maskesi altında güçlü düşünce deneyleridir.”
2009 SF Masterworks basımının önsözünde Graham Sleight’ ın söylediği gibi, “Androidler elektrikli koyun düşler mi?” kendine “gerçek olan nedir ve sahte olan nedir” sorularını dert edinmiş görünüyor. Çin beyin düşünce deneyi gibi Dick’in düşünce deneyi de bir simülasyonun güvenilir olup olmadığının ancak o simülasyonun derinlemesine incelenerek açığa çıkarılabileceğini gösteriyor.
Bilim kurgu genellikle ucuz bir eğlence biçimi olarak görülür, ancak en iyi bilimkurgu hikayeleri genellikle film ya da roman maskesi altında güçlü düşünce deneyleridir. Bu serinin sonraki bölümünde Arthur C. Clarke romanı ve Stanley Kubrick filmi “2001: A Space Odyssey”‘deki düşünce deneylerini keşfedeceğiz.
***
*: Baykuş maymunlarında 1,468 milyon nöron (Kelava and Lancaster, 2016) bulunur, karşılaştırılan Çin’ de 2017 yılı nüfusu 1,388 milyondur.