Bilim merakını ve adanmışlığını doğru zamanlamayla içimizde ilk tanımladığımız anda bulunduğumuz konum ve önümüzdeki zorluklar önemini yitirir. Şartlar değişir, bulunduğumuz yerler değişir, statüler değişir; değişmeyen tek şey içimizdeki adanmışlıktır!
Bezelye Dergi’nin hikayesi böyle bir adanmışlıkla başladı. Moleküler biyoloji ve genetik bölümü öğrencisi Oğuzhan Akyıldız’ın hayali, bilimi hakkıyla yapmanın yanında, bilimi aktarabilmekti: Bilim severlere ulaşabilecek, içlerindeki bilim merakını körükleyebilecek nitelikte, ülkemizde eksik olan bir popüler genetik bilim dergisi!
Manevi ve akademik tüm destekler tamamlandıktan, zorluklar omuz omuza aşıldıktan sonra karar verilmesi gereken ilk şey dergiye verilecek isimdi. Uzun süren fikir alışverişleri sonunda İ. Baki Kılıç’ın önerisiyle dergiye Gregor Mendel’in bezelye ile yaptığı çalışmaların modern genetik biliminin temelini oluşturmasına ithafen Bezelye ismi verildi. Bezelye ilk sayısını bilim insanları için önem arz eden 25 Nisan 2017 Dünya DNA Günü’nde çıkardı. Bezelye Dergi’nin en büyük hedefi; “Bilimin evrenselliği” motivasyonuyla geniş çaplı kitleler arasında paylaşımının yaygınlaştırılmasına köprü olmaktır.
Bezelye Dergi’yi farklı ve özel kılan yanlarından öne çıkanlar, dergi ekibinin tamamını lisans öğrencilerinin oluşturması ve kadın-erkek yazar sayısında yakaladığı dengedir. Dergi editörü olan İnci Kadribegiç, çalışma arkadaşlarının hayallerinin peşlerinden çok çalışarak koşmalarının, Bezelye’nin kısa zamanda büyük yol almasının altındaki imza olduğuna inanıyor. Derginin kadrosunda toplam 25 yazar olup her yeni sayıda konuk yazarlara yer verilmektedir.
Ekip olma ruhunu yakalamış olan dergi ekibimizin büyük bir titizlik ve disiplinle hazırladığı 1. yayın yılına özel 4. sayımız siz değerli bilim okurları ile 25 Nisan 2018 Dünya DNA Günü’nde buluştu! Bilim Akademisi Başkanı Mehmet Ali Alpar ile Cambridge Üniversitesi’nde araştırmacı bilim insanı Berna Sözen’in de yazılarıyla katkıda bulunduğu son sayısıyla popüler bilim dünyasında iz bırakmak isteyen Bezelye Dergi’de, genetiğin diğer bilim dalları ile ilişkisi göz önünde bulundurularak disiplinler arası çalışmaların üzerinde durulmaktadır. Genetik biliminden, moleküler biyolojide kullanılan laboratuvar teknik protokollerin açıklayıcı anlatımına ve bilim insanlarıyla yapılan röportajlara kadar oldukça kapsamlı bilgi akışı mevcut.
Bu alanlardan biri de sinirbilim. Hayatımıza dokunan en önemli temel bilim alanlarından biri olan sinirbilim, son sayımızda oldukça doyurucu bilgiler ışığında ele alındı. Şimdi bu konuları kısaca yakından irdeleyelim:
Bilim Dolu Bir Röportaj : Multiple Skleroz
Son sayımızda Kyushu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jun- İchi Kira’nın laboratuvarında stajını tamamlayan, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Hatice Feyza Dilek’in kaleme aldığı buram buram bilim kokan bir röportajımız var. Prof. Kira, bir nörolog ve aynı zamanda multiple skleroz (MS) alanında araştırmalar yapan bir sinirbilimcidir. MS nedir, altında yatan mekanizmalar nelerdir? Prof. Kira röportajda değerli bilgilerini bizlerle paylaşıyor.
Multiple Skleroz (MS), sinir sistemindeki nöronları etkileyen, uzun zaman önce immün sistem ile yakından alakalı olduğu anlaşılmış bir otoimmün, bunun yanında nöron kayıplarına sebep olduğu için de nörodejeneratif bir hastalıktır. MS’i kompleks yapan da aslında budur: Vücudun iki önemli sistemi arasındaki denge uyuşmazlıkları. Hastalığın seyri boyunca, nöron hücrelerinin kayıplarına bağlı olarak harekette koordinasyon kayıpları, vücudun belli bölgelerindeki uyuşmalar, konuşma bozuklukları ve belli bölgelerde güç kayıpları görülür. İlerleyen süreçlerde ise kognitif bozukluklar baş gösterir. MS’in bilinen en temel moleküler mekanizması; sinir hücrelerinin akson çevrelerini saracak şekilde konumlanmış olan miyelin kılıfın, vücudun kendi immün sistem hücrelerince yıkımı sonucunda, sağlıklı nöron hücrelerinin tahribatı ve ölümüdür. Miyelin kılıfı kaybetmiş nöronlar işlev bozukluklarına uğrar ve görevini yapamaz hale gelir. Özetle, yaşanan nöron kayıpları bilgi akışının hasarına sebep olur. Hastalığı daha iyi anlayabilmek adına yapılması gereken, bu iki sistem (sinir sistemi ve immün sistem) arasındaki bağlantıları bulabilmektedir. Moleküler çalışmalarda hedef haline gelen, birçok gen ve proteinin etkileşimi ile işlenen yolaklar arası bağlantılar oldukça önemlidir.
Drosophila Melanogaster: Sinirbilimin Vazgeçilmez Modeli
Bildiğimiz adıyla meyve sineği uzaktan baktığımızda oldukça basit bir canlıdır. Fakat bugüne kadar bir çok bilimsel çalışmanın temelinde yer almış ve pek çok kez Drosophila’da yapılan çalışmalar bilim insanlarının Nobel Ödülü’ne layık görülmesini sağlamıştır. Şimdi kısaca özetleyelim, nedir Drosophila? Nasıl ve hangi alanlarda bilim insanlarına yol gösterici olur?
Drosophila hayat döngüsünü kısa sürede tamamlayan, laboratuvar şartlarında bakımı oldukça kolay bir model canlıdır. Drosophila’nın temel bilim araştırmalarında hedef canlı olmasının pek çok farklı sebepleri vardır: İnsan genomundaki birçok genin homologuna sahip olması, hücre iskeleti sistemlerinin benzerliği, sinirsel bağlantılar ve sinaps gelişim süreçleri benzerlikleri vb. Bunların yanında, özellikle sinir sisteminin davranışsal olarak insan sisteminde karşılık oluşturabilmesi ve sinir kas kavşağı sisteminin uygunluğu sinirbilim çalışmalarında kullanılması için avantaj sağlıyor. Drosophila, sinirbilim alanında özellikle nörodejenerasyon çalışmalarında oldukça iyi bir kaynaktır. Parkinson ve Alzheimer gibi çağımız nörodejeneratif hastalıkları modellerinin Drosophila üzerinde oluşturulabilmesi, sinirbilimciler için oldukça önemli bir çalışma kaynağıdır. Örneğin, Alzheimer mekanizması için en temel hedef protein olan APP proteinin homologu Drosophila’da mevcut. Ya da Parkinson moleküler mekanizmasında yer alan nöron kayıplarının Drosophila’da model oluşturabildiği yapılan çalışmalarla gösterilmiş durumda. Tüm bu avantajlar Drosophila’yı sinirbilim araştırmalarında eşsiz kılmaya yetiyor!
ARC Proteinleri Nöronlar Arası İletişim Noktaları Mı?
ARC proteini, sinir sisteminde protein-protein etkileşimlerine sahip, sinaptik plastisitenin korunmasında ve bilişsel mekanizmaların düzenlenmesinde görevlere sahiptir. Yapılan son çalışmalar çok ilginç bilgilere ışık tutmuştur. Çalışmalar sonucunda ARC proteininin yapısı daha iyi anlaşılmış ve virüs-benzeri bir kapsid mekanizması ile genetik materyalin nöronlar arası aktarılıyor olabileceğinin altı çizilmiştir. Yapılan bir çalışmada Drosophila modeli üzerinde ARC geni mRNA’sının, motor nöronlar tarafından kesecikler yardımı ile salgılandığı belirlenmiş, bu da akla nöronlar arası iletişimde rol alabileceği fikrini getirmiştir. Yapılan bu çalışma, hem nörodejenerasyon temelli hastalıklarda ortaya çıkan nöronlar arası iletişimsizlik açısından, hem de genetik mühendisliğinde protein-kapsid yapısının kullanılabilitesi açısından oldukça yararlı ve heyecan verici sonuçlar ortaya koyacağa benziyor!
Yazan: Bezelye Dergi yazarı Tansu Bilge Köse
***
Anasayfamızdan sinirbilim yazılarımıza ulaşabilir, podcast ve videolarımıza erişebilirsiniz.
***
Kaynaklar ve ileri okuma:
http://clinicalneuropsych.blogspot.se/2010/01/neuropsychology-of-multiple-sclerosis.html
https://www.nature.com/articles/d41586-018-00492-w
Multiple Sclerosis Mechanisms of Disease and Strategies for Myelin and Axonal Repair,
Hernan Nicolas Lemus, Arthur E. Warrington, Moses Rodriguez
Drosophila Models of Neurodegenerative Diseases, Bingwei Lu and Hannes Vogel
Drosophila – a versatile model in biology & medicine , Barbara H. Jennings
https://docs.wixstatic.com/ugd/e07aa2_9a95cefe1bc44e59a0eb1a479baf6966.pdf