“Son bir mesaj daha atıp telefonu kapatıyorum hocam, söz”
“Sosyal medya hesaplarımı son bir kez kontrol edip hemen masaya geliyorum anne”
“bir elimde telefon bir elimde direksiyon! ben her ikisini de çok iyi kontrol ederim”
diyenlerden biri olabilirsiniz ya da eminim çevrenizde bu tür konuşmalara çoğu kez tanık oluyorsunuzdur.
Şimdi size “günde 47 defa telefonlarımızı kontrol ederek toplamda ortalama 5 saat zaman geçiriyoruz ve %89’umuz da gözlerini açar açmaz telefonlarına merhaba diyor” desem, ne hissedersiniz? Ya da soruyu şöyle değiştirelim:
Bunun farkında mısınız?
Peki nasıl bu kadar hayatımızın içine girmeyi başardı bu tür ürünler? Bu tür alışkanlıklarımızın altında neler yatıyormuş gelin beraber bir bakalım.
Alışkanlık, en sade şekilde, özel bir “uyaran” karşısında kişinin otomatik olarak sergilediği bir “hareket” olarak tanımlanabilir. Örneğin, sosyal medyada paylaştığınız bir fotoğrafın başka kişiler tarafından beğenilmesi durumunda telefonunuza gelen mesaj bir “uyaran” ve bu uyaran karşısında o an yaptığımız işi bırakıp hemen telefonun ekranını kontrol etmemiz bir “hareket”, ve bunun sonucunda da 5 dakika önce paylaştığımız fotoğrafı kaç kişinin beğendiğini görüp mutlu olmamız da bir “ödül”dür. Bu uyaran-hareket-ödül ilişkisi birazdan açıklayacağımız “davranışsal tasarımın” önemli bir parçasıdır.
Davranışsal tasarım, fiziksel ve dijital ortamdaki inandırıcı degişimlerle bilerek ve sistematik olarak insan davranışını değiştiren bir sistem olarak tanımlanıyor. Davranış tasarımı fikir ve tekniklerinin ortaya çıkışı 1950’li yıllara denk gelmektedir. Daha sonraları davranışsal tasarım dört ana bilimsel ve teknolojik akım ile (akıllı telefonlar, hesapsal sinirbilimdeki gelişmeler, bulut hesaplama ve özgür açık-kaynak yapay zekâ) hayatımızda daha da çok belirgin bir yer edinmeye başladı.
Bugün telefonlarımızda kullandığınız bir uygulama sizin davranışınızı algılayabiliyor. Sonrasında bu bilgiyi “buluta” (cloud) göndererek davranışı değiştirmek amaçlı tasarlanmış olan güçlü yapay zekâ ile işliyor. Bu yapay zekâ, kullandığınız uygulamaya dijital ortamını nasıl değiştirmesi gerektiğini önerebiliyor ve bunu yaparken daha önceki kullanıcı deneyimlerinden faydalanıyor.
Davranışsal tasarımın bu tür kullanımının aksine bir de teknoloji detoksu fikrini savunan girişimciler de şu an piyasada mevcut. Amerika’nın San Francisco şehrinde teknolojisiz özel okullar, teknolojisiz toplantılar, Moment ve Onward gibi insanların telefon kullanımlarını frenleyen uygulamaların yanı sıra Wisdom 2.0 gibi “teknoloji farkındalığı” konferansları da bu detoksa hizmet edenler arasında yerlerini buluyor.
Bazı özel şirketler de çalışanlarının çalışma saatleri sonrasında acil olmayan e-postaları gönderme ve almalarını nasıl sınırlamak gerektiği konusunda kısıtlamalara başlamış bile. Amerika’nın Brooklyn şehrindeki küçük bir cihaz üreticisi olan Light firması da mümkün olduğunca en az işlem yapan “akılsız telefonu” pazarlamaya çalışıyor.
Bu fikri takip edenlerden bir de Amerika’da Kaliforniya Eyaleti’nin Venice Beach bölgesinde sadece bir arabanın sığabileceği bir garajda iki genç sinirbilimcinin (Ramsay A. Brown ve T. Dalton Combs) kurduğu “Boundless Mind” isimli bir teknoloji şirketi. Bu iki teknoloji ustası, bağımlılık yaratacak yepyeni bir uygulama yaratmak yerine Amerika’daki teknoloji bağımlılığını dağıtmayı hedefleyen projelerin üzerinde çalışıyor. Şirketin kurucularından Ramsay Brown, Time dergisine verdiği röportajda diyor ki: “Önceleri bizleri arabalar ya da hastalık yapıcı mikroorganizmalar öldürürken şimdi en büyük tehlike cheeseburger ve sosyal medya. Yani alışkanlıklarımız ve bağımlılıklarımız”.
Brown ve Combs, davranışsal tasarım mantığını ters yönde kullanarak insanların rahatsız oldukları bir durumdan kurtulmalarına yardımcı olmayı hedefliyorlar. Şirketin müşterilerinden biri olan AppliedVR, sanal gerçeklik terapisi ile ameliyat sonrası hastalarda oluşan ağrının azaltılması için bu yöntemi sanal bir oyun yardımı ile hastaların ağrılarından uzaklaşmalarını sağlama amaçlı kullanıyor.
Diyabet, kalp yetmezliği, stres temelli hastalıklar, obezite gibi sorunlardan dolayı günümüzde sayısı hızla artan ölümlerin altında yatan nedenlerden biri de aslında gelişen teknoloji ile hayatımızdaki hareketin yavaş yavaş azalıyor olması değil mi?
O halde kontrolün ve gücün bizde olduğunu bir kez daha hatırlayalım.
Unutmayın asıl patron sizsiniz!!!
Yazan: Arzu Uyar
Düzenleyen: Tuba Bucak
Yazı ilk olarak epiSTEM Türkiye‘de yayınlanmış olup NöroBlog ve epiSTEM Türkiye işbirliği çerçevesinde yeniden yayınlanmıştır.
Kaynaklar ve ileri okuma:
Digital Behavioral Design, T. Dalton Combs ve Ramsay A. Brown, Elektronik kitap, Nisan 2018.
Time dergisi, 23 Nisan 2018, http://time.com/5237434/youre-addicted-to-your-smartphone-this-company-thinks-it-can-change-that/.
Not: Unutmadan belirtelim ki davranışsal tasarım zorlama içermeyen ikna amaçlı teknikler setidir. Yani baskı, şiddet uygulama, korkutma veya sınırlama gibi negatif araçlar kullanmadan uygulanmaktadır. Bir de kullanım alanı sadece telefonlarımızdaki uygulamalarla sınırlı değildir. Ayrıca bu yazıda bahsedilen her bir ürün ve/veya marka reklam amacı güdülmeden sadece birer örnek olarak verilmiştir.