
Öldükten sonra başımıza ne geleceğini anlamak için çıktığımız bu hiç bitmeyen arayışımızda, insanlar uzun zamandır ölüme yakın deneyim (near death experience) fenomeninin bazı ipuçları sağladığını düşünüyor. Ölümün hafif dokunuşuna maruz kalmış olan bu insanlar, “diğer tarafta” uzun bir tünelin sonundaki parlak beyaz bir ışık gibi veya kaybedilmiş akrabalarla ya da çok sevilmiş evcil hayvanlarla yeniden bir araya gelmeleri gibi yaşamı değiştiren olayları gördüklerini söylerler. Bu deneyimlerin görünüşteki mucizevi doğasına rağmen, uzmanlar bunun neden meydana geldiğini ve gerçekten neler olduğunu bilimin açıklayabileceğini söylüyor.
Ölüme yakın deneyimler nelerdir?
Ölüme yakın bir deneyim, mistik unsurlar içeren derin bir psikolojik olaydır. Genellikle ölüme yakın insanlarda veya yoğun fiziksel ya da duygusal acı durumlarında görülür, ancak kalp krizlerinden veya travmatik beyin yaralanmalarından sonra, hatta meditasyon ve senkop (kan basıncındaki düşmeye bağlı bilinç kaybı) sırasında da yaşanabilir. Bu deneyimler şaşırtıcı derecede yaygındır, ölüme yaklaşan kişilerin üçte biri bu durumu deneyimlediğini belirtmiştir.
İnsanların belirttiği ortak özellikler hoşnutluk, bedenden ruhani ayrılma (beden dışı deneyimler gibi), uzun karanlık bir tünel boyunca hızlı hareket etme ve ardından parlak bir ışığa girme hissidir.
Kültür ve yaş, insanların sahip olduğu ölüme yakın deneyimlerin şeklini etkileyebilir. Örneğin, birçok Hintli ölülerin kralı Hindu Yamraj ile tanıştığını bildirirken, Amerikalılar sık sık İsa ile tanıştıklarını iddia eder. Çocuklar genellikle “ışıkta” arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle karşılaştıklarını anlatır.
Anlatılan ölüme yakın deneyimlerin çoğu olumludur ve hatta ölüm kaygısını azaltmada, hayatı kabullenmede ve iyi oluş durumunu arttırmada bile yardımcı olabilir. Bununla birlikte, bazı ölüme yakın deneyimler olumsuzdur ve kontrol eksikliği, yokluğun farkındalığı, cehennemsi imgeler veya daha yüksek bir varlıktan algılanan yargılama gibi duyguları içerir.
Ölüme yakın deneyimler neden oluyor?
Sinirbilimciler Olaf Blanke ve Sebastian Dieguez iki tip ölüme yakın deneyim olduğunu öneriyorlar. İlk tip beynin sol yarım küresiyle ilişkilendiriyor, değişmiş zaman algısı ve uçma izlenimi özelliklerini barındırıyor. İkinci tip ise sağ yarım küreyi içeriyor ve ruhlarla konuşma veya onları görme; konuşmalar, sesler ve müzikler duyma gibi özelliklerle karakterize ediliyor. Ölüme yakın deneyimlerin neden değişik şekillerde tecrübe edildiği açık olmasa da, beyin bölgeleri arasındaki farklı etkileşimler birbirinden ayrı deneyimleri doğuruyor.
Temporal lobların da ölüme yakın deneyimlerde önemli bir rolü vardır. Beynin bu alanı duyusal bilgi ve hafızanın işlenmesi ile ilgilidir, bu yüzden bu loblardaki anormal aktivite tuhaf duyumlar ve algılar üretebilir.
Ölüme yakın deneyimleri açıklamak için kullanılan birkaç teoriye rağmen, onlara neyin sebep olduğunu bulmak zordur. Dindar insanlar ölüme yakın deneyimlerin ölümden sonraki yaşam için kanıt sağladığına inanırlar, özellikle de ruhun vücuttan ayrılması konusunda. Öte yandan, ölüme yakın deneyimlere ilişkin bilimsel açıklamalar bu “vücudunuzdan kopma hissini” de içerir. Bilim insanı ve yazar Carl Sagan, ölüm stresinin doğumun anımsanmasına yol açtığını, hatta insanların gördüğü “tünelin” doğum kanalının yeniden canlandırılması olabileceğini önermiştir.
Ancak bu teorilerin hayali doğası gereği, başka açıklamalar da ortaya çıkmıştır. Bazı araştırmacılar stresli olaylar sırasında salınan endorfinlerin, özellikle ağrıyı azaltarak ve hoş duyumları artırarak ölüme yakın deneyime benzer bir şeyi ortaya çıkarabileceğini iddia ediyor. Benzer şekilde, ketamin gibi anesteziklerin vücuda alınması, ölüme yakın deneyim özelliklerini taklit edebilir.
Diğer teoriler, bazı bitkilerde doğal olarak bulunan ve hayal gördüren bir ilaç olan dimetiltriptamin (DMT) kaynaklı ölüme yakın deneyimler olduğunu göstermektedir. Bir psikiyatri profesörü olan Rick Strassman 1990’dan 1995’e kadar yapılan bir çalışmada insanların DMT enjeksiyonunu takiben ölüme yakın ve mistik deneyimler yaşadıklarını gözlemledi. Strassman’a göre, vücut doğum ve ölümde salınan doğal DMT’ye sahiptir. Ancak, bu görüşü destekleyecek kesin bir kanıt yok. Genel olarak, kimyasal temelli teoriler hassasiyetten yoksundur ve insanların yaşadığı ölüme yakın deneyimin tüm özelliklerini açıklayamaz.
Araştırmacılar ayrıca beyinde oksijen eksikliği olan serebral anoksi ile de ölüme yakın deneyimleri açıklıyorlar. Bir araştırmacı, hızlı ivmelenme sırasında bilinç kaybı yaşayan pilotların tünel vizyonu gibi ölüme yakın deneyim benzeri deneyimler yaşadıklarını gösterdi. Oksijen eksikliği, halüsinasyonlara neden olan temporal lob nöbetlerini de tetikleyebilir. Bunlar ölüme yakın bir deneyime benzer olabilir.
Ancak ölüme yakın deneyimler için en yaygın açıklama, ölmekte olan beyin hipotezidir. Bu teori, ölüme yakın deneyimlerin, hücreler ölmeye başladığında beyindeki aktivitenin neden olduğu halüsinasyonlar olduğunu öne sürüyor. Kriz zamanlarında meydana gelen bu durum, hayatta kalanların anlattığı hikayeleri büyük oranda açıklar. Makul gibi görünen bu teoriyle ilgili sorun, vücut dışı deneyimler gibi yakın ölüm deneyimlerinde ortaya çıkabilecek tüm özellikleri açıklayamamasıdır.
Şu anda, ölüme yakın deneyimlerin neden gerçekleştiğine dair kesin bir açıklama yok. Ancak devam etmekte olan araştırmalar, bu esrarengiz olguyu anlamaya çalışıyor. Paranormal ya da değil, ölüme yakın deneyimler son derece önemlidir. Bazı insanlara anlam, umut ve amaç verirken; başka insanlara ölümden sonra hayatta kalmanın minnettarlığını sağlarlar.
Çeviren: Anıl Toklu
Düzenleyen: Onur Arpat
Yazı ilk olarak 4 Aralık 2018 tarihinde The Conversation sitesinde yayınlanmış ve Creative Commons lisansı altında Türkçeleştirilerek NöroBlog’da yeniden yayınlanmıştır.
NöroBlog’u Patreon üzerinden desteklemek için: patreon.com/NoroBlog
Anasayfamızdan daha fazla sinirbilim yazısına ulaşabilir, podcast ve videolarımıza erişebilirsiniz.