Kötü Karakterlerin Kahkahası Kulağa Neden Şeytani Gelir?

İlk olarak aeon'da yayınlanan bu ilginç makaleyi NöroBlog okurları için çevirdik.

Okuma Süresi 3 Dakika
Dracula (1958) – Christopher Lee (Foto: Rex Features)

1992 yapımı Disney filmi Aladdin’in sonlarına doğru, kahramanımızın rakibi olan “kötü kalpli” Cafer, Aladdin’in gizli kimliğini keşfeder ve sihirli lambasını çalar. Cafer’in dünyanın en güçlü sihirbazı olmak dileği hemen gerçekleşir ve o da güçlerini Aladdin’i dünyanın sonuna sürgün etmek için kullanır.

Sonraki yakın çekim sahnede Cafer, sıkılı yumrukları ve yüzünde neredeyse kabız olmuş gibi bir ifadeyle öne eğilir ve hemen sonrasında kontrolsüzce, tüm diyarda yankılanan bir kahkaha patlatır. İşte bir kuple şeytani kahkaha!

Başkalarının talihsizliğinden böyle alenen keyif alma hali, tüm dünyada hem çocuk filmlerinde hem de pek çok yetişkin gerilim ve korku filminde yer alır.

İlk Predator (1987) filmindeki uzaylının Arnold Schwarzenegger’le birlikte kendini havaya uçurmak üzereyken mest olmuş kahkahasını düşünün ya da Jack Nicholson’ın The Shining (1980) filmindeki ürpertici kıs kıs gülüşünü veya Mario yenildiğinde çıkan Wario’nun manik kahkahasını.

Jens Kjeldgaard-Christiansen, The Journal of Popular Culture’da yakın zamanda yayımlanan bir makalesinde şeytani kahkahanın ardında yatan psikolojiyi irdeliyor. Genelde kurgusal kahramanların ve kötü adamların davranışlarını açıklamak için evrimsel psikolojiyi daha önce de kullanmış olan Kjeldgaard-Christiansen bir cevap bulmak için doğru noktada, kendisi Danimarka Aarhus Üniversitesi’nde iletişim üzerine çalışan bir bilim insanı.

Çalışmasında, bir kötü karakterin taşıması gereken temel özelliklerden birinin düşük “refah değiş tokuşu” oranı olduğunu savunurken; bu kimseleri, dolandıran ve hırsızlık yapan, bedavacı, içinde bulundukları toplumdan alıp karşılığında hiçbir katkı sunmayan kişiler olarak nitelendiriyor. Bu tür davranışlar, günümüz toplumunda da istenmiyor olmakla birlikte, tüm grubun hayatta kalmasının herkesin üzerinde düşeni tam olarak yapmasına bağlı olduğu tarih öncesi dönemde çok daha büyük felaket olurdu. Sonuç olarak Kjeldgaard-Christiansen, bu kişilerden bilhassa nefret edecek şekilde kurgulandığımızı; daha da ötesi, onları gruptan attığımızda ve hatta öldürdüğümüzde adaletli hissedebileceğimizi savunuyor.

Bununla birlikte kötülüğün de dereceleri var; en tehlikeli olan ve en çok nefret edilen insanlar sadece bedavacı ve dolandırıcı olanlar değil, bunun ötesinde, düpedüz zevk almak için hissizce davranışlar sergileyen psikopatik sadistler. Beklenildiği gibi daha önceki çalışmalar, bizim de, bu tanıma uyan kişileri (ahlaksızlıklarını açıklayacak veya affettirecek başka bir yol olmadığı için) gerçekten kötü ve bu nedenle en sert cezaları hak etmiş olarak değerlendiğimizi gösteriyor. Kjeldgaard-Christiansen’in savunduğu önemli bir nokta, şeytani bir kahkahanın; kötü karakterin bir kötülük barındırdığının en açık işaretlerinden biri olduğu ve Arthur Schopenhauer’in tabiriyle kişinin başkalarının acı çekmesinden aldığı “açık ve aleni zevki” gösteriyor olması. Zaten kurgu yazarları da bunu sezgisel olarak bilip, en karanlık karakterlerini tanımlarken kötücül kahkaha kullanmaktalar.

Kjeldgaard-Christiansen, şeytani kahkahanın gücünün bir kısmının da hem görsel hem de işitsel olarak (Cafer’in yakın çekiminde açıkça görüldüğü gibi) dikkat çekiyor olmasından geldiğini söylüyor, kahkahanın kesik kesik ritmi de kötülüğü iyice öne çıkarıyor. Bunun yanı sıra, sahte kahkaha atmak kolay bir şey değil; içten ve istemsiz bir kahkaha “iç gırtlak kaslarının” hızlı bir titreşimine bağlı olup bu hareketleri yapay bir ses çıkarmadan, kendi isteğimizle yapmamız zor görünüyor.

Sonuç olarak, bir kişinin bir olaya verdiği tepkiyi, duyduğumuza tamamen inanarak, güvenilir bir sosyal işaret olarak değerlendiriyoruz. Konuşmanın aksine, sadist ve kötü niyetli bir kahkaha –çizgi filmlerde bile olsa- anlam karmaşasına çok yer bırakmazken, kötü karakterin gerçek niyeti konusunda da şüphe kalmıyor.

Bu tür kahkahaları ayrıca ürkütücü buluyoruz, çünkü arkadaşça bir konuşmada kendiliğinden atılan bir kahkaha sosyal bağları kuvvetlendirirken; şeytani olanı, kahkahanın bu olağan toplum yanlısı işlevine aksi yönde yer alıyor.

Kjeldgaard-Christiansen, çizgi filmler veya eski bilgisayar oyunlarında şeytani kahkahanın birçok yerde bulunmasının pratik sebepleri de olduğunu söylüyor. Örneğin ilk Süper Mario veya Nintendo oyunlarındaki basit grafiklerle duygusal tepki vermesi için oyuncuya çağrışım yaptırmak oldukça zor. Oysa kötü kahramanlara verilen şeytani bir kahkaha, oyuncunun iyi ve kötü arasında bir tür ahlaki çatışma yaratarak, kılıcını kuşanıp kötü adamları yenmesine yardımcı oluyor. “Bu kahkaha; belli belirsiz bir insan biçiminde olan, piksellere ayrılmış rakibe eklenen tek iletişimsel jest olup, görevini yerine getiriyor” diye de ekliyor.

Hikaye anlatıcılığında şeytani kahkaha kullanımının bazı sınırları da var. Kjeldgaard-Christiansen, kötü karakterce başkalarının zarar görmesinden duyulan memnuniyet ifadesinin, izleyicilerin arka planda kalan motivasyonları veya karakterin davranışındaki koşulları veya rolün bağlamını görmesine engel olabileceği için, kahkahanın kontrolsüz gücünün daha karmaşık bir hikaye anlatımında yıkıcı da olabileceğini itiraf ediyor. Ancak, özellikle henüz dünyaya karşı incelikli bir anlayış geliştirmemiş genç izleyicileri hedefleyen, siyah beyaz bir ahlak anlayışı olan hikayelerde heyecan öğesinin diğerlerinin önüne geçmesi olası.

Kjeldgaard-Christiansen’in makalesi kesinlikle uzun zamandır yazılan en eğlenceli makalelerden biri ve psikolojiye dair teorileri merak uyandırıcı. Bu konu hakkında daha fazla deneysel araştırma görmek, örneğin kahkahaları karşılaştırarak hangi ses özelliklerinin daha şeytani çınladığını okumak eğlenceli olabilir. Ancak benim zihnimde en şeytani kahkaha hep Cafer’inki olacak.

Çeviren: Elif Süzmeçelik
Düzenleyen: Onur Arpat

David Robson tarafından yazılan yazı ilk olarak 18 Aralık 2018 tarihinde Aeon‘da yayınlanmış olup NöroBlog’un Aeon’dan aldığı kullanım izniyle Türkçeleştirilerek yayınlanmıştır. Bold yazılan yerler çeviri editörü tarafından yapılan vurgulardır.

NöroBlog’u Patreon üzerinden desteklemek için: patreon.com/NoroBlog

Hayattaki Amacınızı Keşfetmenize Yardımcı Olacak 5 Psikoloji Bulgusu

Anasayfamızdan daha fazla sinirbilim yazısına ulaşabilir, podcast ve videolarımıza erişebilirsiniz.