Milyonlarca izleyicisi olan ve HBO’nun orijinal yapımlarından biri olan Westworld dizisi, konusunu 1973’te çekilen bir filmden alıyor. Michael Crichton insan doğasının aşağı ve yüce özelliklerini, bu Western temalı parkta fantezilerini yaşayan zenginler üzerinden betimliyor.
Westworld klasik bir imge, vahşi batıyı simgeliyor. İnsanların hiçbir sonuca sebep olmadan coşkuyla suç işleyebildikleri, hileler yapabildikleri; robotlarınsa otomatik yaratılışlarının farkında olmadan tekrar eden bir döngü içerisinde hikayelerini yaşadıkları bir düzen. Westworld işte bu yüzden robotların habersiz olduğu bir gerçekliğin göstergesi. Dizinin sorduğu sorular (Kimler robot? Kimler değil?) ilk bölümün başlangıcında Dolores’e (başroldeki robotlardan biri) park çalışanlarından biri tarafından robotun öz farkındalığını sorgularken soruluyor.
“Hiç kendi gerçekliğinin doğasını sorguladın mı?” diye sorar yaratıcısı. “Hayır.” diye yanıtlar Dolores, mükemmel programlanmış bir Western ağzıyla.
1.sezonun çoğunda robot özüne yabancı gelen duygularla boğuşan Dolores’i izledik. Ayrıca dizinin bu bölümlerini bir çeşit korku içinde de geçiriyoruz, çünkü Dolores’in duygularındaki artışın, zeka ve duyarlılığındaki artışa eşlik ettiğini fark ediyoruz. Dolores’in bilinçli bir zekaya yükselişi artan duygusal kapasitesi ile ilişkiliydi. Yakını olan robotların “kayıplarına” şahitlik ettikten sonra Dolores acı ve kayıp üzerine sözler söylüyor.
“Bunu senin için biz mi yazmıştık?” diye sorar yaratıcısı. Hayır, der ve ekler: “Bunu aşkla ilgili yazılmış bir diyalogdan uyarladım.” Böylece anlarız ki Dolores insan zekasına ulaşmaktadır.
Zekâ hakkında düşündüğümüzde daha çok sözel akıl yürütme, planlama, algısal beceriler veya diğer bilişsel beceriler üzerine yoğunlaşırız. Duygu uzun zamandır göz ardı edilmiş veya zekâ kavramı üzerinde düşünürken sonradan akla gelen bir düşünce olmuştur. Westworld bize duyguları da değerlendirmemiz gerektiğini öneriyor.
Yakın zamanda Trends in Cognitive Neurosciences isimli dergide şu provokatif başlıklı makale yayınlandı: Zeki robotlar duygulara ihtiyaç duyar mı? College Park Maryland Üniversitesinde Dr. Luiz Pessoa şöyle diyor: “Evet, gelişmiş duygusal kapasitenin teorik olarak zekâ çerçevesinde değerlendirilmesi gereklidir. Bunun ötesinde, gerçekten zeki bir robot yapmak için duyguların sadece dahil edilmekle kalmayıp, bilişle bütünleştirilmesi de gerekir.”
Pessoa bilgisayar bilimlerindeki temel taşlardan biri olan Turing testinin geliştirilmiş bir versiyonunu tarif ediyor. Turing testi kısaca şu soruyu sorar: Bir makine insan zekâsı için hatalı algılanabilir olan zekice bir davranış gösterebilir mi? Test popüler kültürdeki zirve günlerini görmüş. Ancak bilim kurgu nadiren Pessoa’nın makalesinde olduğu gibi bilimsel araştırmayı doğrudan etkiliyor. Adını Dolores testi (Westworld’ün favori robotuna ufak bir selam olarak) koyduğu bu test insanların ve robotların birbirleriyle etkileşimde bulunmalarını ve birbirlerine karşı olan davranışlarını içerir. Biliş ve duygu entegre haldeyse iki tarafın da birbirinin türü hakkında kafası karışacaktır.
Pessoa’nın hipotezini tam olarak anlamak için Westworld’den bir adım geri çıkıp şunu sormalıyız: “Zekâ nedir?” Bilimin kendisi bu yapıyı nasıl ölçeceğinden emin değil. Ölçümler, sözel ve algısal yeteneklerin karma bir ölçüsü olan IQ’dan (intelligence qoutient) bireyin birçok bilişsel görevdeki bağlantılı performansını özetleyen daha geniş bir yapı olan g faktörüne kadar uzanır. Beyinde zekaya tam olarak neyin katkı sağladığı anlaşılmaya çalışılıyor. Daha fazla hesaplama temelli zekâ çalışmaları şimdi zekayı oluşturan bilişsel işlevlerin nasıl yapılandırılacağıyla uğraşıyor. Bu bilişsel işlevler sözel akıl yürütme, öğrenme becerisi ya da çalışan bir hafıza gibi şeyler. Yine de zekanın bileşenleri, zekanın nasıl ölçüleceği ve zeki robotlara nasıl kopyalanacağı belirsizliğini koruyor.
Dil gibi klasik zekâ ilkeleri, Westworld’ün genelinde robotların yaratıcıları ve bakıcıları için ciddi bir endişe kaynağı olarak gösteriliyor. Parktaki robotlar, bağlamsal doğaçlama ve zaman zaman Shakespeare’den alıntı yapmak da dahil olmak üzere karmaşık dilsel yeteneklere sahip olacak şekilde programlandı. Ancak Pessoa’nın fikrine geri dönecek olursak, belki de Shakespeare’e dair bu duygusal yorumlamalar robotların ne kadar akıllı olduğunun göstergesi. Shakespeare’i öylece alıntılamak basit elbette. Fakat şairin sözlerinin ardındakini anlamak ve onları bir duyguyu ifade edecek bir yanıt haline dönüştürmek çok daha fazla zekâ gerektirir.
Gerçek yapay zekaya, duyguları problem çözme, dikkat ve planlama gibi şeylerden ayırmadığımız için mi ulaşamadık? Pessoa makalesinde, beyinde duygusal süreçlerin işlendiği merkez olan amigdalanın, bilişsel süreçlerin merkezi olan frontal lob ile bağlantılı olduğuna işaret ediyor. Bu bağlantılar kortikal-subkortikal yolaklar olarak isimlendiriliyor: Beynin daha ilkel olan duygusal bölümleri ile daha yakın zamanda evrimleşmiş olan bilişsel mekanizmaları arasında bir döngü.
Beynin subkortikal yapıları, döngünün bilinçli duyguların toplandığı daha sofistike kortikal yapılarına bilinçsiz girdiler sağlıyor olabilir. Bu kortikal-subkortikal yolaklar sağlıklı ve zeki bir insanda her bir sistemin diğerini sorunsuzca bilgilendirebildiği bir sistem oluşturur. Duygular dikkatimizi nasıl verdiğimizi, problemleri nasıl çözdüğümüzü, nasıl plan yaptığımızı ve daha bir sürü şeyi etkiler. İstesek de istemesek de… Bu fikri gerçek makinelere uygulayarak, duygusal bir modülü kaldırmak bir robotun zekasını engeller.
Yapay zekâ için bu fikir ne zaman yetersiz kalabilir? Duyguların nöral süreçleri sınırlı fakat kompleks yapılardır. Bizim biyolojik mekanizmamızı taklit edebilecek bir makine üretmek imkansızı başarmak olur. Veya, belki de Pessoa’nın iddiasına rağmen, gelecekteki robotların insanlara benzemesi için entegre bir duygu-biliş modülü gerekmemektedir. Başka bir deyişle belki de yapay zekanın sevgiyi bilmesine gerek yoktur.
Yine de gelecek araştırmaları Westworld’ten ya da başka bilimkurgu yapımlarından insan zekasını yeniden üretmek için ne gerektiğine dair bir hipotez üretmek konusunda fikir alabilir.
Bir gün bu zekâ taklitleri artık bir taklit bile olmayabilir.
Yazan: Zerin Şengül
Düzenleyen: Meriç Öztürk
NöroBlog’u Patreon üzerinden desteklemek için: http://patreon.com/NoroBlog
Yazı ilk olarak 15 Kasım 2017 tarihinde Knowing Neurons sitesinde İngilizce olarak yayınlanmış olup NöroBlog’un Knowing Neurons ile gerçekleştirdiği işbirliği ile Türkçe diline çevrilmiş ve yayınlanmıştır.
Anasayfamızdan daha fazla sinirbilim yazısına ulaşabilir, podcast ve videolarımıza erişebilirsiniz.