Terörizmin Sinirbilimi

Ekipten Koray Yarız The Conversation'dan çevirdi.

Okuma Süresi 10 Dakika

Radikal Bir Grubu Beyinlerini Görüntülemeye Nasıl İkna Ettik?

Nörogörüntüleme ünitesinin bekleme odasında dar kesim kot ve spor ayakkabı giymiş, 20 yaşında, Fas kökenli tipik bir İspanyol genç adam oturuyordu. Yassine enerjikti, asistanlarla konuşuyordu ve genel olarak keyfi yerindeydi. Çoğu Barselonalı gençten farksızdı aslında, cihatçı fikirlerle şiddet eylemi gerçekleştirmek istediğini açıkça söylemesi dışında.

Onu çalışmaya almak için birtakım sorular sorup anketler uygularken, Suriye’ye gidip kendini öldürme isteğini açığa vurunca onu koltuğunda tutmakta epey zorlandık. “Yarın gideceğim, yarın bunu yapacağım” dedi. Söylediklerinde samimi olup olmadığını sorguladığımızda, “Eğer birlikte gidersek, biletleri siz alırsanız” diye yanıtladı göz kırpıp gülerek. Yeni yetişen yabancı bir savaşçı ve daha çok radikal bir provokatör olarak, dokunulmazlığı ile bize küstahça davranmaktan zevk alıyordu ve giderken orta parmağını gösterdi. Ama sonunda Yassine beyin taraması yapmamıza, yani radikalleşme üzerine yapılan ilk beyin görüntüleme çalışmasına izin verdi.

Barselona sokaklarında yürüyen genç bir Müslüman olduğunuzu düşünün, bir yabancı size yaklaşıyor ve sizinle bir anket yapmak istediklerini söylüyor. Bu anket inançlarınızla, politik ve kültürel değerlerinizle alakalı. Kulağa güzel geliyor olabilir; şayet şöyle küçük detaylar yoksa: Biz Suriye ve Irak’taki İslam Devleti’nin yönetimi altındayız ve araştırma soruları dünya genelinde bir hilafet fikri, katı şeriat kanunları ile yönetilmek ve cihada bağlılık ile ilgili.

Sonra size bu anketin yapılma nedeninin, bir beyin taraması için uygun insanlar bulmak olduğu ve bu az sayıdaki insanın bulabileceğimiz en radikalleşmiş kişiler olacağı söyleniyor; aslında bu sadece deney sonrası ortaya konabilirdi. Bizim için sürpriz olan ise, beyin görüntüleme ile ilgili kısmın insanların ilgisini çekmesi oldu.

Ardından şöyle farklı yanıtlar geldi: “Beynimde yanlış giden bir şeyler olduğunu mu düşünüyorsunuz?” Bazen de biraz gururla: “Beynimle ilgili kesinlikle farklı bir şeyler var.” En katı cihat savunucusu bile bu sorularla hesaba katmadıkları taraflarına yönelip beynin nasıl çalıştığına, diğer çalışmalarda neler bulduğumuza ve bu araştırmanın ne gibi sonuçları olabileceğine dair sorular sormaya başladılar. Bazıları bizden tıbbi öneriler istedi (onlara düşündükleri tarzda doktorlar olmadığımızı söylememiz gerekti). Çalışmanın bilimsel liyakatından emin olunca, çoğu katılımcı onay verdi.

31 yaşında Pakistanlı bir göçmen ve El Kaide’nin güçlü bir destekçisi olan Ahmed’in söylediği gibi: “Bizim beyinlerimiz çok farklı. Bizi diğerleri ile karşılaştıramazsınız. Ancak devam edin ve deneyin. Yaptığınız şey ilginç.

Ancak çalışmaya katılmayı kabul etmeden önce çok önemli bir şartı vardı. Birileri dinliyor olabilir diye eğilerek yaklaştı ve fısıldadı: “Beynimin bir fotoğrafını alabilir miyim? Yalnızca anneme onlardan biri olduğumu kanıtlamak için.” Katılımcılarımız arasında mizah asla eksik olmuyordu.

Barselona’da 2014-2017 arasında iki beyin araştırması yürüttük. İspanya Avrupa ülkeleri arasında yarım kalmış ya da sonuçlandırılmış terör saldırıları konusunda önde geliyordu, Barselona bölgesi ise araştırmaya katılım için sıcak nokta idi. Hatta saha çalışmamız döneminde, Ağustos 2017’de Barselona ve Cambrils’de 16 vatandaşın ölüp 152 kişinin de yaralandığı İslam Devleti kaynaklı saldırılar gerçekleşti. 

Amacımızın kültürel ve dinsel değerler için şiddete gönüllü bağlılık üzerine çalışmak olduğu düşünülürse, aynı kültürel geçmişten gelip aynı dili konuşan insanlardan oluşan bir çalışma örneklemi seçmemiz gerekiyordu. Bu nedenle çalışmaya katılım için Fas ve Pakistan kökenli (Barselona’daki en geniş Sünni Müslüman grubu) Sünni Müslüman erkekleri seçtik. 

Yıllardır süren araştırmalara rağmen, şiddet aşırıcılığına ilişkin kamuoyunda hala iki aşırı basitleştirilmiş yaklaşım var. Bir taraftan bazıları radikalleşmeyi bireysel bir patolojiye indirgiyor. Bu açıdan, terörist olan insanlar ya mental olarak hasta, ya düşük IQ’ya sahip ya da kişilik bozuklukları var. Buna karşılık bazıları ise bireyselliği reddediyor ve terörist olmayı tamamen çevresel faktörlere (yoksulluk, marjinalleşme ya da çevrimiçi propagandalar ile beyin yıkanması gibi) bağlıyorlar.  

Yani radikalleşme ya bireysel özellikler ya da tamamen sosyal faktörler tarafından şekillenme eğiliminde gibi görülüyor. Ve elbette bunların ikisi de doğru değil. Biz bunun yerine radikalleşmenin bu faktörler arasındaki karşılıklı etkileşim altında şekillendiğini düşünüyoruz.

Kutsal değerler

Biz “kutsal değerler” denilen bir kavrama ve bunların dünya çapındaki şiddetli çatışmalar üzerindeki rolüne dair uluslararası bir araştırma ekibinin (Artis International) parçasıyız. Kutsal değerler tartışılamaz ve karşı çıkılamaz ahlaki değerlerdir. Onları maddi kazanımlar için kesinlikle değiştiremezsiniz. Kutsal olarak addedilse de, bu değerler dini olmak zorunda değildir.

Örneğin, çoğu okuyucu bireysel özgürlüğün temel bir hak olduğunu düşünüyordur. Eğer, ekonomik refah düzeylerine ve bireysel zenginliğe bakılmaksızın tüm dünyada bunun tecrübe edileceği garantilenebilmiş olsaydı ve bunun için yalnızca dünya nüfusunun küçücük bir parçasının köleleştirilmesine ihtiyaç duysaydık, bunu kabul eder miydiniz?    

İsrail ve Filistin, Hindistan ve Pakistan, İran ve ABD gibi birbiriyle çatışan birçok ulus devleti; Kürt militanlar ve İslam Devleti/El-Kaide gibi alt devlet grupları arasındaki kutsal değerleri araştırdık. Aynı zamanda Katalan bağımsızlık hareketi gibi pasif çatışmaları da inceledik. Bu çatışmalara yol açan kutsal değerler aslında ‘anlaşmazlıklar’ ya da öyle algılanan şeylerdi.

İsrail’in haklarından Filistin’in egemenliğine, Keşmir’in geleceğine, hilafetin yeniden dirilişine kadar, insanlar kutsal değerlerini tehdit altında hissettiklerinde onlar için savaşmaktan çekinmezler. Bunlar hem önceden süregelen, hem de uyum sağladıkları radikalleşme süreçleri gibi yeni gelişen değerler olabilir. Bu tehditler, kültürel yokoluş adı altında özetlenebilir. 2008’de Barselona’da terör eylemi engellenen bir imamın bize söylediği gibi: 

“El-Kaide, Taliban ve diğerleri için istediğinizi söyleyin. Eğer kültürümüz moderniteden kurtulursa, bu tamamen bu örgütler sayesinde olacak.”

Radikalleşmede aşırı uç değerlerin benimsenmesi yeterince endişe verici. Ancak kutsallaşan bu değerlerle şiddet eğilimi artarken, aynı zamanda de-radikalizasyon şansı da azalmakta.

Toplumsal Dışlanmışlık

Beyin taramalarımız için belirli görevler esnasında beynin hangi bölgelerinin aktif olduğunu tanımlayıp kaydeden fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullandık. İlk fMRI çalışmamız, kutsal olmayan değerleri neyin kutsal hale getirdiğini araştırmaya yönelikti.

Barselona’da Fas kökenli 535 genç erkekle anketler yapıldıktan sonra, cihatçı fikirleri savunmak üzere gerçekleştirilen şiddet eylemlerini açıkça savunduğunu belirten 38 katılımcıyı çalışmaya aldık ve onlara kendilerinin ve üç diğer İspanyol genç erkeğin sanal bir top ile birbirlerine pas verdikleri “Cyberball” adlı oyunu oynamalarını istedik. Kendilerine bilgi verilene kadar, İspanyol oyuncular tamamen sanaldı. 

Katılımcıların yarısı sosyal olarak dışlandı: İspanyol oyuncular Faslı oyunculara pas vermeyi kesti ve yalnızca kendi aralarında oynamaya başladı. Diğer yarısı ise topla oynamaya devam etti. Sonra hem dışlananların hem de dışlanmayıp oyuna devam edenlerin, daha önce araştırmalarla doğrulanmış kutsal (örneğin peygamberleri çizgi film karakteri olarak göstermenin yasak olması, eşcinsel evliliğin yasaklanması gibi) ve önemli fakat kutsal olmayan değerleri (kadınların peçe giymesi, okullarda İslami eğitim gibi) için savaşmak ve ölmek üzere duydukları isteği değerlendiren beyin taramaları yapıldı.

Beklendiği gibi, katılımcılar kutsal değerleri için savaşma ve ölme isteklerini, kutsal olmayan değerlerine göre daha yüksek puanladılar. Nöral olarak, kutsal değerler sol inferior frontal girus’u (IFG, daha önce Amerikalı üniversite öğrencileri arasında da kutsal değerlerle ilişkili olduğu gösterilen, kurallara uyma süreci ile ilişkili bir bölge) aktive etti. Ancak dışlanan katılımcıların kutsal olmayan değerleri için savaşma ve ölme isteklerine dair skorları da arttı ve kutsal olmayan değerlerle ilgili süreç boyunca bile beyinlerinde sol IFG bölgeleri aktive oldu. 

Sosyal olarak dışlanmış katılımcılar kural süreçleriyle ilişkili beyin bölgelerinde daha yüksek aktivite gösteriyor.

Dışlanan katılımcılar, kutsal olmayan değerler açısından dışlanmamış katılımcılara göre daha yüksek sol IFG aktivitesi gösterdiler. Sol IFG aktivitesi kutsal değerler için her iki grupta benzer düzeyde idi.

Diğer yandan, sosyal dışlanma kutsal olmayan değerleri kutsal değerlerle benzer hale getirdi. Bu durum, sosyal dışlanmanın davranışları tartışılmaz hale getirdiğine ve şiddet eğilimini artırdığına ilişkin teze yönelik bir işaretti. Değerler tamamen tartışılamaz bir kutsal haline geldiğinden, ileriye yönelik beklentiler de düşük oluyordu: Henüz hiçbir araştırma onların nasıl yeniden kutsal olmayan değerler haline getirilebileceklerini gösteremedi.

Aşırı radikaller

Bir değeri kutsal olmaktan çıkaramasak bile, belki yüksek düzeyde radikalleşmiş bir insanı saldırının sınırından döndürebiliriz. Bu, üzerinde çalıştığımız ikinci nörogörüntüleme araştırması. Barselona’daki küçük ve birbirine sıkı sıkıya bağlı olan bir topluluktan 146 Pakistanlı erkeğe sorular sorduktan sonra açıkça batıya karşı savaşı destekleyen, cihad ordusuna bağlı ve cihad ordusuyla şiddet eylemleri gerçekleştirmek üzere yapılanmış El-Kaide ve Lashkar-e-Taiba terör örgütlerini desteklediğini ifade eden 30 katılımcıyı çalışmaya aldık. Bu katılımcılar, önceki çalışmaya katılanlardan çok daha fazla radikalleşmişlerdi.

Çalışmanın ilk aşamasında onlar kutsal ve kutsal olmayan değerleri için savaşma ve ölme isteklerini puanlarken biz beyin görüntülemelerini gerçekleştirdik. Bu katılımcılar ilk çalışmadaki Faslılardan farklı olarak, ABD’deki üniversite öğrencilerindekine benzer bir sinirsel aktivite deseni sergilediler.

Aşırı radikal Pakistanlı erkekler kutsal değerlerini puanladıklarında, dorsolateral prefrontal korteksi (DLPFC, bilinçli muhakeme ve maliyet-fayda hesaplamalarının entegrasyonunu sağlayan beyin bölgesi) içeren bir bölgede aktivite azalması izlendi. Değerleri için savaşma ya da ölme isteklerini yüksek puanladıklarında ise ventromedial prefrontal kortekste (vmPFC, subjektif değer biçme ile ilişkili bir beyin bölgesi) artmış aktivasyon izledik. Günlük yaşamda, karar aşamalarında DLPFC ve vmPFC ardışık olarak çalışmaktadır. 

Savaşma ve Ölme İsteği

Savaşma ve ölmeye dair duyulan yüksek isteği içeren kararlarda DLPFC bölgesi (bilinçli muhakeme ve maliyet-fayda hesapları ile ilişkili bölge) daha az, vmPFC bölgesi (subjektif değer biçme ile ilişkili bölge) ise daha fazla aktif olmaktadır.

Bir izlem analizi, katılımcılar savaşma ve ölme isteklerini düşük puanladıklarında beynin bu iki bölgesinin yüksek oranda bağlantılı olduğunu bulmuştur; bu da, subjektif değerlerin karar kontrol mekanizmaları tarafından düzenlediğini ifade etmektedir. Ancak savaşma ve ölme isteklerini yüksek puanladıklarında bu iki bölgenin daha bağlantısız çalıştığını saptadık. Bu ise bir kişinin bir fikri savunmak için ölmeye ya da öldürmeye hazır olduğunda, bilinçli muhakemeyi içeren karar kontrol mekanizmalarını artık kullanmadığını göstermektedir.

Özellikle beyinlerinin bu bölgesi ile bağlantıları kesilmektedir. Bilinçli muhakeme ve subjektif değer biçme bölgeleri yeniden bağlantıya geçtiğinde, savaşma ve ölme istekleri de yeniden azalmaktadır. Peki hangi mekanizmalar insanların bir neden için savaşma ya da ölme isteklerini azaltıyor?

Grup üyelerinin etkisi

Çalışmamızın ikinci kısmında, görüntüleme devam ederken katılımcılara kendi puanlamaları ile birlikte her değer yeniden gösterildi; ancak bu kez grup arkadaşlarının savaşma ve ölme isteklerine ilişkin ortalama puanlarını görmek için butona basabildiler. Kendilerine söylenmeyen şey bu ortalama puanın sahte olmasıydı ve deneysel bir manipülasyon olarak tesadüfen daha düşük, aynı ya da daha yüksek olabildi.

Görüntülemeden çıktıklarında her değer için savaşma ya da ölme isteklerini tekrar puanladılar. Tarama sonrası görüşme ve anketlerde grup üyelerinin kendileri kadar şiddete eğilimli olmadıklarını gören katılımcılar şaşırdıklarını ve hatta hayal kırıklığına uğradıklarını belirttiler.

Buna rağmen, insanların kendi grup üyelerinin yanıtlarına uyum sağlamak için hem kutsal hem de kutsal olmayan değerlerine ilişkin savaşma ve öldürme isteklerini düşürdüklerini saptadık. Bu değişiklik beyindeki artmış DLPFC aktivasyonu ile koreleydi. Bilinç yolakları yeniden aktive oldu.

‘Normal’ radikaller

Öyleyse tüm bunlar, sıklıkla söz edilen radikalleşmeye yönelik çeşitli açıklamalar konusunda ne ifade ediyor?

Hadi tüm bunları bireysel karakteristiklere indirgeyelim. Çalışmamızdaki tüm katılımcılara mental durumlarını değerlendirmek için IQ’larını ölçmek üzere birtakım testler verildi. Hepsi kendisinin “normal” olduğunu düşünüyordu.

Biz radikalleşmenin yalnızca sosyal ya da çevresel şartlardan kaynakladığına ilişkin fikrin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Çalışmamız da yoksulluk gibi ekonomik faktörlerle herhangi bir ilişki saptayamadı, bu durum aşırı fikirler ya da gruplar için de desteklendi. Araştırmamızdan ortaya çıkmaya başlayan tablo, birtakım politik çıkarımlardan oluşan daha karmaşık bir görüntü çizdi.

İlk çalışmamız, toplumsal dışlanmışlığın değerlerin katılaşmasına ve şiddet eğiliminin artmasına yol açtığını destekliyor. Bu ise marjinal Amerikalı Müslümanların ayrımcılıkla karşılaştıklarında radikalleştiklerini ve radikal gruplara desteklerini artırdıklarını gösteren anket bulguları gibi birtakım diğer araştırmalarla tutarlı

Ancak sosyal dışlanma tek başına ayrımcılık deneyimi demek değildir. Sosyal dışlanma, bir kişinin kendi toplumu içinde masada bir koltuğunun olmadığına ilişkin düşüncelerini içeren daha kapsamlı ve karmaşık bir fenomendir.

Terörist gruplar tüm dünyada yeni üyeleri bu düşünce sayesinde kazanırlar. Suriye, Somali ve Nijerya’daki eski bir araştırma, insanların terör örgütlerine katılmasını sağlayan nedenler arasında onların dini, etnik ya da politik açıdan dışlanmalarının olduğunu göstermiştir.

İnsanın bir sesinin olmadığı hissi tek başına radikalleşmeye yol açmaz; daha çok yerel aşırı grupların bu insanları, haklarından mahrum bırakılmış gruplar adına savaşmaları için kışkırtarak kendi çıkarları için kullanmalarına ve böylelikle toplumsal çatlaklara yol açabilir.

İşgal sonrasında Sünni Arapların sosyal dışlanmışlık duyguları İslam Devleti’nin Irak’taki bölgesel zaferlerine zemin hazırlayan önemli bir faktördü. İslam Devleti sonrası Musul ile ilgili bizim araştırmamız ve Rakka’ya ilişkin önceki araştırmalar İslam Devleti’ne katılmada sosyal dışlanma konusunda en hassas olanların geçmek bilmeyen toplumsal dışlanmışlık duygularının olduğunu gösteriyordu. Bu da benzer örgütlerin yeniden oluşmasına zemin hazırlamaktadır.

Batı ülkeleri hem cihatçı grupları hem de aşırı sağ kanat grupları örgütlerine katmayı hedefleyen marjinal topluluklara sahiptir. Bu durum özellikle insanların haklarından mahrum bırakıldığı yerlerde daha güçlü hissedilmektedir; çünkü bu toplumların geçmişi toplumsal hak ve eşitliklere sahip olmak düşüncesiyle desteklenmektedir.

Ancak gerçekte, Batıdaki marjinal toplulukların yaşadığı tecrübeler onların bu hak iddialarını ikiyüzlülük olarak göstermiştir. Aşırı gruplar bu duygularını toplumun geri kalanından kutuplaşmalarına neden olan diğer geçmiş hikayeleriyle ağırlaştırarak, kendilerinin dışlanmalarına neden olanlara karşı bir devrime katılmak üzere güç bulurlar. Devam eden başka bir araştırma projemizden İngiliz bir İslam Devleti üyesinin söylediği gibi:

“Bu yozlaşmış sistemi değiştirmek ya da buna karşı bir devrimin parçası olmak için fırsatım oldu.” 

Hem dış hem de yerel politikaların toplumsal katılıma olanak sağladığını ifade eden tüm bu cümleler, şiddet yanlısı radikal grupların en çok sömürülen değerlerinden sıyrılmasını da kapsayan birtakım olumlu sonuçlar sağlayabilir.

Terörle mücadele mesajları

Araştırmamız aynı zamanda terörizm karşıtı ana akım iletişim politikalarına ilişkin potansiyel problemlere de ışık tutuyor. Alternatif mücadele mesajları, Fransa’nın Cihadizme Hayır Kampanyası gibi bazı hükümetlerin kullandığı bir araçtır. Farklı olarak hükümetler tarafından finanse edilip sivil toplum örgütleri tarafından yürütülen çok sayıda kampanya da vardır. Bunlar genellikle aşırı grupların çekiciliğini önlemeye, bazı durumlarda da kendilerine yönelik düşünmelerine yönelik mesajlardır.

Araştırmamız bilinçli muhakeme ile ilişkili beyin bölgelerinin bağlantısı kutsal değerler için etkisiz kaldığında, bu mesajların beklendiği kadar etkili olmayacağını gösteriyor. Ek olarak, kutsal değerler her birey için eşsizdir. Bu da sorunun çözümünde çevrimiçi alternatifler ve mücadele mesajları için ek bir zorluk katmaktadır.

Çevrimiçi de olsa başarılı radikalleşme, kişiler arası etkileşime ilişkin faktörlerden oluşur. Suriye’ye giden Batılı yabancı savaşçılara yönelik güncel araştırmalar, bu insanların %90’ının hem yüz yüze hem de çevrimiçi sosyal etkileşim yoluyla örgüte katıldığını gösteriyor. Tek başına çevrimiçi mesajların belirleyici bir rol oynadığını gösteren güçlü kanıtlar yok. Radikalleşme sosyal alanda bir aidiyet ve amaçlılık hissi veren bir role sahip derin sosyal bir süreçtir. 

Bu sosyal dönüşümün bir parçası olma dürtüsünü inkar etmek gereksizdir. Onun yerine bu dürtü pozitif bir sonuca kanalize edilmelidir. Örneğin basit mücadele mesajları yerine, aidiyet ve amaçlılık hislerini teşvik edecek aktivitelerle mücadeleye bağlılığı destekleyen politikalar oluşturulmalıdır. 

Bunlar tamamen neden bazı gençlik ağlarının İslam Devleti’ne katılmaya dirençli kaldıklarına ilişkin olarak devam eden Belçika araştırmamızdan elde ettiğimiz saptamalardır. Temel farklılıklardan biri, grupları içinde radikal olmayan üyelerle nasıl bağlılık kurdukları. Bu, gençlikte akıl hocalığı, evsizliğe çözüm olmak, mültecilere destek olmak ya da kendi halkı ya da diğer grupların siyasi hakları için sosyal aktivizm gibi sosyal açıdan yararlı aktivitelerden oluşur. Bazıları hala boşa çıkıyor olsa da, onlar sosyal değişimi etkilemek için kendilerini güçlü hissediyorlar. Mevcut sistemde bir farklılık yaratabileceğine dair güçlü düşünceler ise düzen karşıtı hareketlerin şiddet davranışına daha az dönüşmesini sağlıyor.

Ait hissetmek

Yaptığımız deneyler, politik şiddete karşı mücadelede amaca yönelik yollar ve tüm vatandaşlarına aidiyet duygusu sunan kapsayıcı toplumlar yaratmanın bir öncelik olması gerektiğini gösteriyor. Radikalleşme kapsayıcı yönetim, arkadaşlar, aileler ve medyanın yardımı ile toplumsal olarak mücadele edilmesi gereken sosyal bir olgudur.

Radikalleri şiddet yollarından ayırmayı hedefleyen politikalar, örneğin radikalleşmemiş arkadaşlarının yardımını kabul etmeleri konusunda fayda sağlayabilir. Ek olarak, kendi arkadaşlarının politik şiddete başvurmasını kabul edilebilir görmeyen duyarlı gençler arasındaki algıyı artırabilen herhangi bir stratejik iletişim, şiddetli aşırılık yanlılarının gelecekteki kırılmasının önlenmesine yardımcı olabilir.

Bunun önemi bize saha çalışması sırasında rastladığımız karizmatik bir genç olan Fahad örneği ile vurgulandı. Fahad’ın her hafta yeni bir yaşam hedefi vardı: Bir sporcu, bilim adamı, sanatçı, hatta politikacı olmak. Ancak her seferinde muhafazakar ailesi onun heveslerini geri çevirdi. Fahad çok geçmeden içe dönmeye başladı, arkadaşlarıyla daha az vakit geçirirken Barselona sokaklarında yalnız dolaşmaya daha fazla zaman ayırdı.

Bir gün, halihazırda radikalleşmiş eski bir tanıdık ile temasa geçti. Birkaç hafta içinde Fahad’ın ayakları yere basmayan tavrı değişti. Kısa bir süre sonra Fahad ortadan kayboldu. Sosyal medya hesapları ve diğer iletişim yolları kapandı.

Fakat neyse ki en kötü senaryo henüz ortaya çıkmamıştı. Ebeveynleri bu dönüşümün farkına vardı ve ona bir alternatif önerdi: Eğer bir akrabasının işinde yarı zamanlı çalışırsa, zamanının geri kalanını kariyer hedefleri doğrultusunda geçirebilirdi. Amaç odaklı bir yaşam olasılığı yeniden ortaya çıktıkça, aşırılık yanlısı ideolojiyle olan macerasından kurtuldu. Daha sonraki bir iletişimde bize hayatının ne kadar iyi gittiğini ve nihayet nasıl “gerçekten buraya ait olduğunu” hissettiğini anlattı.

Radikalleşme süreci beyne, davranışa veya çevreye indirgenemeyecek kadar karmaşık bir sistem olarak kalmıştır. Gerçekte, bu faktörlerin kesişme noktasında bulunur. İnsanları “çılgın” olarak nitelendiren, bütün bir din veya etnik kökeni suçlayan basit açıklamalar, yalnızca pratik çözümleri gizler ve terörist grupları güçlendirmeye yönelik destek sağlar. Amaca yönelik yolları olan kapsayıcı bir toplum, şiddet içeren aşırılığa karşı koymaya çalışan politikalar için bir amaç olmalıdır.

Çeviren: Koray Yarız
Düzenleyen: Onur Arpat

Makale ilk olarak The Conversation sitesinde İngilizce yayınlanmış, Creative Commons lisansı kurallarına uygun şekilde NöroBlog ekibi tarafından Türkçeleştirilmiştir.

NöroBlog’u Patreon üzerinden desteklemek için: patreon.com/NoroBlog

Anasayfamızdan daha fazla sinirbilim yazısına ulaşabilir, podcast ve videolarımıza erişebilirsiniz.