Havana Sendromu: Diplomatların Semptomları Kitlesel Histeri Değil

Edward Shorter'ın The Conversation'da yayınlanan yazısını ekipten Koray Yarız çevirdi.

Okuma Süresi 3 Dakika
Kaynak: AP Photo, Desmond Boylan

Editörün notu: “Havana Sendromu” ilk olarak 2017 yılında Küba’nın başkenti Havana’da bulunan ABD büyükelçiliği çalışanlarına yapıldığı iddia edilen “akustik saldırılar” ve devamında gelişen sert tartışmalar sonucu ortaya çıkmış bir isim. Büyükelçilikte çalışan personelden bir kısmı 2016 yılının sonundan itibaren “akustik saldırılara” maruz kaldıklarını iddia ettiler. İddialarına göre personel sadece “evlerinde ve otellerindeyken” olmak üzere belirli yönlerden gelen garip sesler duyuyor ve sesleri duymalarının ardından sağlık sorunları yaşıyorlardı. Bu sağlık sorunları arasında bulantıdan duyma sorunlarına ve hafıza kaybı gibi ciddi durumlara kadar çeşitli problemler vardı. Ancak bu personelin hemen yanındaki odalarda bulunan yakınları buna benzer sorunlar yaşamıyorlardı.

Böylesine bir saldırının en iyi ihtimalle oda büyüklüğündeki devasa bir ekipmanla gerçekleştirilebilecek olması da durumun psikolojik etkenlere bağlı olabileceği ihtimalini artırıyordu. Küba araştırma için ortaklık teklif etse de, Trump yönetimi durumu diplomatik krize çevirmekten kaçınmadı. Sonrasında gelişen olaylar durumun kitlesel histeri olup olmadığına dair bilimsel ve politik tartışmayı daha da alevlendirdi.

Havana Sendromu ile ilgili olarak daha detaylı ve özgün bir yazıyı önümüzdeki dönemde NöroBlog’da yayınlamayı planlıyoruz. Şimdi okuyacağınız yazı NöroBlog’un değil, dünyanin önde gelen tıp tarihçilerinden Edward Shorter‘ın görüşlerini yansıtıyor. / Onur Arpat


Birçok kişinin dilinde dolaşan, görüş ayrılıklarına sebebiyet vermiş Havana Sendromu yalnızca bir kitle histerisinden ibaret olmayabilir. Hatta aksine, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada dışişleri bakanlığındaki erkek ve kadınlara, Havana’daki görevlerinde geçirdikleri zamandan doğan “kitlesel bir psikojenik hastalıktan” etkilendiklerini iddia etmek bu insanlara yardımcı olmayacak, zararlı bir durum.

2016 sonbaharında, Küba’da bulunan ABD elçiliğindeki bazı çalışanlar yüksek frekanslı bir gürültü ve kafa içi basınç algıladıktan sonra doktorların bildirdiği üzere “baş dönmesi, kulak ağrısı ve çınlaması” gibi semptomlar göstermeye başladılar. 2017 kışının sonlarında ise 14 Kanadalı diplomat da benzer semptomlar göstermeye başladı.

Bu gizemli “Havana sendromu” yoğun bir spekülasyon konusu oldu. Asıl soru etkilenenlerin zihinlerinden kaynaklanan psikojenik bir bozukluk mu yoksa beyin dokusunun kendisiyle ilgili fiziksel bir sorundan kaynaklanan somatojenik bir rahatsızlık mı olduğuydu. Burada odak haline gelen kitlesel psikojenik rahatsızlık kavramı da aslında geçmişte “epidemik histeri” olarak adlandırılagelen kavram için kullanılan yeni bir terim.

Bu diplomatların şimdi “Havana Sendromu” olarak adlandırılan histerileri mi vardı; yoksa bu rahatsızlıklara yol açması için tasarlanmış bir tür cihazın neden olduğu bir lezyona mı sahiptiler?

“Histeri”

Tarihsel olarak “histeri” (kökeni açıklanamayan fiziksel semptomlar) erkeklerden çok kadınlarla ilişkilendirilmiştir. Bunun nedeni, geleneksel olarak kadınların kayıp ve travmaların daha acı verici yanını göğüslemeleri ve sıklıkla bedensel semptomlar geliştirerek bu yürek burkan duygularla baş etmeleridir.

1974’te Laval Üniversitesi’nden psikiyatrist doktor François Sirois hem daha önceden, hem de günümüzde izlenen 70 “epidemik histeri” salgınını inceledi. Bunların 69’u, genç kadınlarda görülmüştü. Yalnızca bir tanesi (1960’larda Singapur’daki koro salgını) sadece erkekleri etkilemişti (Koro, cinsel organların vücudun içine çekildiğine ilişkin delüzyonel sanrıdır).

Travmatik beyin hasarı vakaları

Psikojenez” (histeri) argümanıyla ilgili yanlış olan birkaç şey mevcut. Bunlardan en önemlisi histeri semptomlarına zihninsel edimlerin yol açıyor oluşu. Bu durumla çelişen belli başlı örnekler var.

Bunlardan biri, Dr. Michael E. Hoffer tarafından yürütülen bir çalışma; Havana sendromundan etkilenen Amerikalı diplomatların ve ailelerinin %36’sında santral vestibüler sistemle (iç kulakla) ilişkili problemleri olduğunu bildiriyor. İşitme organının bu bölgesindeki lezyonlar organik görünüyor. Yani iç kulak hasarı psikojenik değil, bu da iç kulaktaki dokuların bir tür hasara maruz kaldığı anlamına geliyor.

Ikinci bir örnek ise, Miami Üniversitesi’ne ve daha sonra da benzer değerlendirmeler için Pensilvanya Üniversitesi’ne yönlendirilen Kanadalılara, “beyin sarsıntısına benzer travmatik beyin hasarı” tanısı konulmasıydı. Dolayısıyla bu diplomatları ve ailelerini bir çeşit psikojenik profile uyumlu görmek yanlıştır diyebiliriz.

Havana’daki bu Amerika ve Kanadalı orta yaşlı erkek ve kadın diplomatların “kitle histerisinden” etkilendiğini düşünmek en basit tabiriyle inanılacak gibi değil.

Endometriozis de önceleri histeri olarak tanı alıyordu

Kabakulak ne denli psikolojikse diplomatların bildirdiği denge kaybı, beyinde basınç hissi vb. semptomlar da o kadar psikolojik diyebiliriz. Burada “stres” psikolojik bir motor rolünde. Evet, gerçekten de bu diplomatlar ve onların aileleri stres altındalar fakat dünyanın kalanı da öyle. Stres modern yaşamın bir sabiti. Dünyanın her yerinde şehir merkezlerindeki okullarda görev yapan öğretmenler de stres altında; ancak onlar diplomatlardaki bu hastalığa yakalanmıyorlar.

Öyleyse bu lezyonlara sebep olan ne? Bu şimdilik kimsenin tahmin edebileceği bir şey değil. Ancak tıp okült bir organik hastalık varlığında psikojenezi öne sürmek konusunda uzun bir geçmişe sahip. Kadınlarda görülen multipl skleroz da önceleri buna benzer şekilde bir histeri türü olarak bilinmekteydi.

Benzer şekilde endometriozisin keşfinden önce kadınlardaki derin pelvik ağrı da histeri olarak tanı alıyordu. Bilim adına aynı hatayı tekrarlamamak gerek.

Yazar: Edward Shorter
Çeviren: Koray Yarız
Düzenleyen: Eris İnal

Yazı ilk olarak 3 Temmuz 2019 tarihinde The Conversation‘da yayınlandı ve Creative Commons ilkelerine uygun olarak Türkçeleştirildi.

NöroBlog’u Patreon üzerinden desteklemek için: patreon.com/NoroBlog

Anasayfamızdan daha fazla sinirbilim yazısına ulaşabilir, podcast ve videolarımıza erişebilirsiniz.