
Saatleri sayıyoruz, bir yerde güneş batıyor, ışıklar açılıp kapanıyor ve beynimiz her gün sıkılmadan yinelediği bir ihtiyacını bize hissettiriyor: Uyku.
Pek çok bedensel ve zihinsel sürecin sağlıklı devam etmesinde payı olan uyku, günümüzün büyük bir parçası ve sinirbilime sorular bırakmaya devam eden bir aktivite. Günün belli saatlerinde belli ritüelleri gerçekleştirerek uykuya dalıyoruz. Peki ya tüm bu standart durumların dışında, gün içinde oldukça monoton bir görevi yerine getirirken, örneğin uzun ve sıkıcı bir ders/toplantı esnasında veya uykusuzluk çektiğiniz bir günde uykuyla uyanıklık arasında bir yerde daldığınızı hissettiniz mi? Muhtemelen başınızın öne düşüşüyle veya birinin adınızı seslenişiyle uykuya daldığınızı fark edip toparlandığınız bu mini uyku ataklarına mikrouyku deniyor.
Genellikle nasıl olduğunun farkında olmadan yaşadığımız bu oldukça kısa süreli uyku hali direksiyon başındayken veya belirli iş kollarında büyük tehlikelere yol açabiliyor. Bilim insanları hala bu durumun arkasındaki mekanizmaları çözmeye çalışıyor.
Şimdiye dek elde edilen bulgulara göre beyin dalgalarının değişimi ve beynin belli bölgelerindeki aktivasyonun azalması bu durumun öncülleri gibi görünüyor. 1991’de Akerstedt, Kecklund ve meslektaşlarının yaptığı bir çalışmaya göre uyanık kalmaya çalışan gece bekçilerinin beyinlerindeki alfa dalgalarında kısa artışlar olduğu belirlenmiş ve bu artan uyku haliyle ilişkilendirilmiş. 1993 ve 1996’da sürücülerle yapılan iki ayrı çalışmada da (simüle edilen görevler esnasında ve yolda giderken) istemsiz biçimde uykuya dalmadan hemen önce alfa dalgalarında artış olduğu görülmüş. Alfa dalgaları normal koşullarda kişi dinlenme halindeyken, gözleri kapalı fakat uyanıkken ve meditasyon esnasında gözlemlenebilir. Frontal lobda alfa benzeri dalgaların anlık hafızada rol oynayabildiği ve bu dalgaların eşzamanlılığı veya uyumsuzluğunun bazı bilişsel süreçlerde rol oynayabildiğine dair bulgular mevcut. Bu dalgaların mikrouyku ve diğer uyku evreleriyle ilişkisi ise hala araştırmalara konu olabiliyor.
Yapılan bir başka araştırmada ise fMRI sonuçlarına göre mikrouyku sırasında talamus, posterior singulat ve oksipital kortekste aktivite düşüşü gözlenirken; frontal, posterior parietal ve parahippokampal bölgelerde artış görülmüş. Bu artış ve azalmalar bölgeler arası geçişken ve kısa süreli olup mikrouykunun süresine göre değişkenlik göstermekte. EEG sonuçlarındaki post-central teta dalgalarının talamus, basal forebrain, görsel, posterior parietal ve prefrontal korteksteki kan-oksijen seviyesine bağlı görüntüleme sinyalleriyle pozitif yönde ilişkili olduğu sonucuna varılmış. Kısacası mikrouykunun ardında pek çok nöral değişim yatıyor.
Uyku, rüyalar, mikrouyku, sirkadyen ritim ve daha pek çok kavram yaşamımızın bir parçası olmakla kalmayıp beynimizin kıvrımları arasındaki sorular haline geldi. Mikrouykunun sebep olabileceği büyük tehlikelerden kaçınmak, örneğin trafik kazaları ve iş kazaları gibi olayların önüne geçebilmek için şimdilik elimizden gelebilecek en iyi şey uykusuz kalmamak. Bu sırada, insanlar ve diğer canlıların dünyasında uykunun yerini daha iyi anlamlandırma çabası bilim adına hala devam ediyor olacak.
Yazan: Eris İnal
Düzenleyen: Oğuzhan Acet
NöroBlog’u Patreon üzerinden desteklemek için: patreon.com/NoroBlog
Kaynaklar ve İleri Okuma
Makale – Co-activated yet disconnected—Neural correlates of eye closures when trying to stay awake
Makale – fMRI correlates of behavioural microsleeps during a continuous visuomotor task
Makale – EEG-Based Microsleep Detector using Microcontroller
Makale – Microsleeps are Associated with Stage-2 Sleep Spindles from Hippocampal-Temporal Network
Makale – Efficient and Regular Patterns of Nighttime Sleep are Related to Increased Vulnerability to Microsleeps Following a Single Night of Sleep Restriction
Makale – Losing the Struggle to Stay Awake: Divergent Thalamic and Cortical Activity During Microsleeps
Makale – Microsleep Literature Review
Anasayfamızdan daha fazla sinirbilim yazısına ulaşabilir, podcast ve videolarımıza erişebilirsiniz.