
Çoğumuz sevdiğimiz birini kaybedeceğiz… hayatın trajik gerçeği bu. Dünyada her yıl 50-55 milyon insan ölüyor ve her birinin, ardında ortalama beş yaslı kişi bıraktığı tahmin ediliyor. Kayıp deneyimi genellikle, sosyal faaliyetlerden elini eteğini çekme, derin bir üzüntü, kişinin yaşamdaki rolüne ilişkin kafa karışıklığı ve yalnızlık patlamaları gibi bir dizi psikososyal tepkiye neden olur. Yasın akut evresinde bu tür yas tepkileri sıklıkla insanı tüketen, acıdan kıvrandıran, elden ayaktan düşüren cinstendir. Ölen kişiye yönelik sevgi, somut nesnesini birdenbire kaybetmiştir sanki; matemzede, yoğun bir yalnızlık duygusuyla baş başa kalmıştır.
Yastan çıkmak herkes için kolay değil
Neyse ki uzun vadede, çoğu insan, çoğu zaman, kaybettiği insanın artık içinde olmadığı bir yaşama alışabilecek kaynaklara sahiptir. Kaybı “atlatmazlar” belki ama onunla baş edebilmeyi öğrenirler. Ne yazık ki bu, herkes için geçerli değildir. Psikiyatri ve psikoloji literatüründeki birikim, insanların belirgin bir azınlığının (her 10 kişiden yaklaşık birinin) yastan çıkamadığını göstermektedir. Bu kişilerde akut tepkiler uzun vadeye yayılır; bu da sosyal, zihinsel ve fiziksel sorunların baş göstermesine neden olur.
Tipik yas ile yasın daha sıkıntılı versiyonunu arasındaki farkı şöyle bir analojiyle anlatabiliriz: Tıpkı fiziksel bir yaranın, acı da verse, can da yaksa, zamanla kendiliğinden iyileşmesi gibi, çoğu insan yasını herhangi bir uzman yardımı almadan tamamlar. Ne var ki, nadiren de olsa fiziksel yaralar iltihaplanırlar; biz de merhemler, kremler, yara bantları kullanarak iyileşme sürecini kolaylaştırmaya çalışırız. Benzer şekilde, yas süreçlerinde de bazen komplikasyonlar ortaya çıkar: “İltihaplanan” yası tedavi etmek için ilave destek gerekir.
Karmaşık Yas: Aynı yas için farklı Senaryolar
Karmaşık yas tepkilerinin gelişiminde bireysel ve çevresel unsurların girift bir karışımı rol oynar. Amy’i ele alalım: 50’li yaşlarındaki bu kadın, eşi ve ergen çocuklarıyla sakin bir yaşam sürmektedir. Eşi, koşuya çıktığında aniden kalp krizi geçirerek yere yığılır. Yoldan geçen biri kalp masajı yapsa da, kaldırıldığı hastanede birkaç saat içinde yaşamını yitirir. Bu farazi deneyim, Amy’nin önünde farklı farklı yas yolları açabilir. Bu senaryoların birinde, yaşadığı kayıp kendisini derinden etkileyen Amy’i akut yas döneminde görürüz. Cenazeyi planlamaya, eşinin eşyalarını seçmeye, dul olarak yaşamaya alışmaya olağanüstü vakit ve enerji harcar. İş yeri ona anlayışlı davranır; iş arkadaşları ve süpervizörü onu destekler, yokluğunda idare etmek için gerekli düzenlemeleri yaparlar. Amy de yaşamını tekrar yoluna koymak, çocuklarının mutlu bir çocukluk geçirmesini sağlamak için elinden geleni yapar. Beş yıl sonraya gittiğimizde Amy’i kalp hastalıklarının önlenmesini amaçlayan bir dernekte son derece aktif buluruz. Hâlâ eşini çılgınca özlüyorsa da, birlikte geçirdikleri onca yıl için kendisini minnettar hissetmektedir.
Oysa eşinin ölümünün yarattığı şok ve travma, Amy’i başka bir yola da sokabilirdi: Kaybın kalıcılığını kabullenmekte zorlanır ve, eşinin ölümünden yıllar sonra bile, onun eşyalarını ilk günkü gibi saklar; çalıştığı yer anlayışlı davranmayınca, çok sık izin aldığı ve performans düşüklüğü nedeniyle işinden olur; sürekli keyifsiz ve enerjisiz olduğundan, arkadaşları ve yakınları ona mesafe alır. Bu senaryoda Amy, oğullarının beklentilerini karşılayamaz, bu da onun daha yalnız hissetmesine, yılgınlığa düşmesine, kendinden nefret etmesine yol açar; dış dünyaya en ufak ilgi göstermez ve yaşadığı yoğun üzüntü zamanla azalmayınca onu bunaltır.
Birbirine zıt bu farazi senaryolar, yasla bağlantılı komplikasyonlara yatkınlığın (ne denli sosyal destek alındığı, kişisel baş etme yöntemi, kaybın ardından yeni ilgi alanları bulmak gibi) belli başlı unsurlara bağlı olduğunu ortaya koyar. Eğer karmaşık yas yaşayan kişi yeterli destek görmezse, ciddi sağlık sorunları riskinin artması, yaşam kalitesinin düşmesi, genel işleyişte bozulma gibi daha ileri sonuçlar görülebilir.
“Uzamış yas bozukluğu” nedir?
Uzamış yas ve onun yan etkileri üzerine yürütülen araştırmalar sonucunda Dünya Sağlık Örgütü 2018’de, ICD-11 olarak bilinen psikiyatrik bozukluklar kılavuzuna yasa özgü bir tanı kategorisi ekleme kararı almıştır. Bu tanının 2022 itibariyle sağlık sistemine tamamen entegre olması beklenmektedir. “Uzamış yas bozukluğu” adındaki bu yeni tanının başlıca özellikleri, ölen kişiye duyulan güçlü bir özlem veya o kişiyle sürekli meşguliyet, bunlara eşlik eden yoğun duygusal sıkıntı (örn. suçlama, inkâr, öfke, ölümü kabullenmede zorluk, kendinin bir parçasını kaybetmiş gibi hissetme) ve kayıptan altı ay sonra dahi işlevsellikte belirgin bozukluktur.
ICD-11 önümüzdeki yıllarda kullanıma geçmeye başlayacağından, hastanelerde, ölüm döşeğindeki hastaların kaldığı bakım evlerinde, yoğun bakım birimlerinde görev yapan sağlık çalışanlarını ve aile hekimlerini uzamış yas bozukluğunun tanı kriterleri konusunda bilgilendirerek onların desteğe ihtiyaç duyanları tespit etmesini ve bu desteği uygun biçimde temin etmesini sağlamak gerekmektedir.
Yas ve Depresyon
Ne yazık ki, medyada “yas tanısı”na dair çıkan haberler, uzamış yas bozukluğunda genel olarak her tür yas tepkisini patolojik görüldüğü izlenimi yaratılmaktadır. Bu da bazı insanların sırf tanı almamak için yastan kaçınacağı veya yas tepkilerini gizlemesi olasılığı doğurduğundan talihsiz bir durumdur. Ayrıca, normatif yas tepkilerine yönelik önleyici müdahaleler hem etkisiz hem de kontrendike olabileceğinden, uzamış karmaşık yas tanısının yerli yersiz verilmemesi elzemdir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün geliştirdiği tanı kriterlerini dünyanın dört bir yanındaki psikiyatrist ve psikologlar kullanmaktadır. Buna uzamış yas kriterlerinin de resmen eklenmesinin pratikte çok sayıda sonucu olacaktır. Eskiden, uzamış yas bozukluğu semptomları sıklıkla depresyon emaresi sayılıp antidepresanla tedavi edilirdi. Oysa bu tür ilaçların yas semptomlarını hafifletmede pek az etkisi olduğu ortaya kondu. Uzamış yas bozukluğunun ayrı bir olgu olarak tanınması, umuyoruz ki, etkili psikososyal tedavileri de beraberinde getirecektir.
Yasta psikoeğitim nasıl yapılır?
Söz konusu tedavi yaklaşımlarının bir parçası da psikoeğitim, yani danışanı gerek sağlıklı gerekse nispeten patolojik yas tepkileri konusunda bilgilendirmek ve terapi hedeflerini onunla birlikte belirlemektir. Karmaşık yas yaşayan insanlar çoğunlukla onlara yaşadıkları kaybı hatırlatan kişi, durum ve nesnelerden kaçındıklarından, bir çeşit maruz bırakma yöntemi de genellikle kullanılır. Maruz bırakma, kaybın nasıl yaşandığını tekrar anlatmak veya kişinin kendisini çok rahatsız ettiği için düşünmekten özellikle kaçındığı anıları tespit edip bunları seans sırasında ve sonrasında kademeli olarak zihinde canlandırmak şeklinde olabilir. Terapinin son aşamalarıysa çoğunlukla gelecek odaklıdır; yaşamı, kaybedilen kişi olmadan sürdürme üzerine çalışılır. Bu noktada, ölen kişiyle sağlıklı bir bağ kurmak ve bu bağı muhafaza edebilmek ön plandadır, ki bu da hayatın devam ettiğini kabullenmeyi gerektirir. Ayrıca yardım süreci, yeniden anlamlı ilişkiler içine girebilmeyi sağlamak üzere şekillendirilir.
“Zaman her şeyin ilacı” mı?
“Zaman her şeyin ilacı” sözü yalnızca kısmen doğrudur çünkü fazlaca iltihaplı yaralar zamanla düzelmez. Mutlaka doktora gitmek, iyileşme sürecine uzman gözetiminde yön vermek gerekir. Yakınlarını kaybetmiş ve yas sürecinde bazı komplikasyonlar yaşamakta olan kişiler, içinde bulundukları durumun onları aşırı ölçüde uyuşturduğunu, bunalttığını, elden ayaktan düşürdüğünü anlatırlar. Anlayışlı ve destekleyici bir sosyal çevreye sahip olmanın uzamış yas bozukluğuna karşı koruyucu bir işlevi olabilmekle beraber, aile ve arkadaşlara mesafe almak sosyal açıdan soyutlanmaya yol açabilir; anlamsızlık duygularını artırıp uzamış yas bozukluğunun gelişimine katkıda bulunabilir. Profesyonel yardım alınabileceğini bilmek önemlidir. Eğer bunu okuyor ve tanıdığınız birinde (hatta belki de kendinizde) uzamış yas bozukluğu semptomları olduğunu düşünüyorsanız mutlaka yardım alın. Çünkü zaman, her yası hafifletmiyor.
Çeviren: Elif Okan Gezmiş
Düzenleyen: Onur Arpat
Yazı ilk olarak aeon‘da “It’s complicated – why some grief takes much longer to heal” başlığıyla yayınlanmış olup NöroBlog’un aeon’la yaptığı işbirliği çerçevesinde Türkçeye çevrilmiştir. Vurgular ve alt başlıklar çeviri editörüne aittir.
NöroBlog’u Patreon üzerinden desteklemek için: patreon.com/NoroBlog